+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 24 Sayfa var 1 2 3 11 ... SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 231

Konu: Otuz Üçüncü Söz...

  1. #1
    Ehil Üye Piri Reis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    1.662

    Standart Otuz Üçüncü Söz...

    Değerli kardeşlerim 1. pencereden başlamak üzere 33 pencereyi sırayla ve sırayı bozmadan mütaala edelim...
    ''Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır.” (Lem’alar, İkinci Lem’a)

  2. #2
    Ehil Üye Piri Reis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    1.662

    Standart

    Otuzüçüncü Söz

    Otuzüç Penceredir

    [Bir cihette Otuzüçüncü Mektub ve bir cihette Otuzüçüncü Söz]

    بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
    سَنُرِيهِمْ اَيَاتِنَا فِى اْلاَفَاقِ وَفِى اَنْفُسِهِمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ اْلحَقُّ اَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدٌ

    Sual: Şu iki âyet-i câmianın ifade ettiği vücub ve vahdâniyet-i İlâhiyye ve evsaf ve şuûnat-ı Rabbâniyyeye, âlem-i asgar ve ekber olan insan ve kâinatın vech-i delaletlerini, mücmel ve kısa bir Sûrette Beyânlarını isteriz. Çünki münkirler pek ileri gittiler. Ne vakte kadar وَ هُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ deyip, elimizi kaldıracağız? diyorlar.

    Elcevab: Yazılan bütün otuzüç aded Sözler, o âyetin denizinden ve ifaza ettiği hakikat bahrinden otuzüç katredir. Onlara baksanız, cevabınızı alabilirsiniz. Şimdilik yalnız o denizden bir katrenin reşehatına işaret nev'inden şöyle deriz ki:

    Meselâ: Nasılki bir zât-ı mu'ciznümâ, büyük bir saray yapmak istese: Evvelâ temellerini, esâslarını muntâzaman hikmetle vaz'eder ve ilerideki neticelerine ve gayelerine muvafık bir tarzda tertib eder. Sonra menzillere, kısımlara meharetle tefrik ve tafsil ediyor. Sonra o menzilleri tanzim ve tertib ediyor. Sonra nukuşlarla tezyin ediyor. Sonra elektrik lâmbalarıyla tenvir ediyor. Sonra o muhteşem ve müzeyyen sarayda meharetini, ihsanatını tecdid etmek için herbir tabakada yeni yeni icadlar, tebdiller, tahviller yapıyor. Sonra herbir menzilde kendi makamına merbut bir telefon rabtedip birer pencere açarak, herbirinden onun makamı görünür.
    Aynen öyle de: وَلِلّهِاْلمَثَلُاْلاَعْلَى Sâni'-i Zülcelâl; Hâkim-i Hakîm, Adl-i Hakem gibi binbir Esmâ-yı kudsiye ile müsemma Fâtır-ı Bîmisâl, şu âlem-i ekber olan kâinat sarayının ve hilkat şeceresinin icadını irade etti. Altı günde o sarayın, o şecerenin esâsâtını desatir-i hikmet ve kavanin-i ilm-i ezelîsi ile vaz'etti. Sonra ulvî ve süflî tabakata ve dallara ayırıp, kaza ve kader desatiri ile tafsil ve tasvir etti. Sonra her mahlukatın her taifesini ve her tabakasını sun' ve inâyet düsturu ile tanzim etti. Sonra herşeyi, herbir âlemi; ona lâyık bir tarzda,

    meselâ semâyı yıldızlarla, zemini çiçeklerle tezyin ettiği gibi, süslendirip tezyin etti. Sonra o kavanin-i külliye ve desatir-i umumiye meydanlarında Esmâlarını tecelli ettirip tenvir etti. Sonra bu kanun-u küllînin tazyikinden feryad eden ferdlere Rahman-ı Rahîm isimlerini hususî bir Sûrette imdada yetiştirdi. Demek o küllî ve umumî desatiri içinde hususî ihsanatı, hususî imdadları, hususî cilveleri var ki: Herşey, her vakit, her haceti için ondan istimdad eder, ona bakabilir. Sonra her menzilden, her tabakadan, her âlemden, her taifeden, her ferdden, herşeyden, kendini gösterecek yâni vücudunu ve vahdetini bildirecek pencereler açmış. Her kalb içinde bir telefon bırakmış. Şimdi şu hadsiz pencerelerden elbette haddimizin fevkinde olarak bahse girişmeyeceğiz. Onları ilm-i muhit-i İlahîye havale edip, yalnız âyât-ı Kur'aniyenin lemaâtı olan otuzüç pencereyi Otuzüçüncü Söz'ün Otuzüçüncü Mektubunun namazdan sonraki tesbihatın otuzüç aded-i mübarekine muvafık olmak için otuzüç pencereye icmâlî ve muhtasar bir Sûrette işaret edip, izahını sâir Sözler'e havale ederiz...
    ''Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır.” (Lem’alar, İkinci Lem’a)

  3. #3
    Ehil Üye Piri Reis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    1.662

    Standart

    Birinci Pencere

    Bilmüşahede görüyoruz ki: Bütün eşya, hususan zîhayat olanların pekçok muhtelif hâcâtı ve pekçok mütenevvi metâlibi vardır. O matlabları, o hacetleri, ummadığı ve bilmediği ve eli yetişmediği yerden münasib
    ve lâyık bir vakitte onlara veriliyor, imdada yetiştiriliyor. Halbuki o hadsiz maksudların en küçüğüne o muhtaçların kudreti yetişmez, elleri ulaşmaz. Sen kendine bak: Zâhirî ve bâtınî hasselerin ve onların levazımatı gibi elin yetişmediği ne kadar eşyaya muhtaçsın. Bütün zîhayatları kendine kıyas et. İşte bütün onlar, birer birer, vücud-u Vâcib'e şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla, güneşin ziyası güneşi gösterdiği gibi, o hal ve bu keyfiyet, perde-i gayb arkasında bir Vâcib-ül Vücud'u, bir Vâhid-i Ehad'i, hem gâyet Kerim, Rahîm, Mürebbi, Müdebbir ünvanları içinde akla gösterir.
    Şimdi ey münkir-i câhil ve ey fâsık-ı gafil! Bu faaliyet-i hakîmaneyi, basîraneyi, rahîmâneyi ne ile izah edebilirsin? Sağır tabiatla mı, kör kuvvetle mi, sersem tesadüfle mi, âciz câmid esbabla mı izah edebilirsin?...
    ''Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır.” (Lem’alar, İkinci Lem’a)

  4. #4
    Ehil Üye Piri Reis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    1.662

    Standart

    Alıntı Asa-yı Musa Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Birinci Pencere

    Bilmüşahede görüyoruz ki: Bütün eşya, hususan zîhayat olanların pekçok muhtelif hâcâtı ve pekçok mütenevvi metâlibi vardır. O matlabları, o hacetleri, ummadığı ve bilmediği ve eli yetişmediği yerden münasib
    ve lâyık bir vakitte onlara veriliyor, imdada yetiştiriliyor. Halbuki o hadsiz maksudların en küçüğüne o muhtaçların kudreti yetişmez, elleri ulaşmaz. Sen kendine bak: Zâhirî ve bâtınî hasselerin ve onların levazımatı gibi elin yetişmediği ne kadar eşyaya muhtaçsın. Bütün zîhayatları kendine kıyas et. İşte bütün onlar, birer birer, vücud-u Vâcib'e şehadet ve vahdetine işaret ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla, güneşin ziyası güneşi gösterdiği gibi, o hal ve bu keyfiyet, perde-i gayb arkasında bir Vâcib-ül Vücud'u, bir Vâhid-i Ehad'i, hem gâyet Kerim, Rahîm, Mürebbi, Müdebbir ünvanları içinde akla gösterir.
    Şimdi ey münkir-i câhil ve ey fâsık-ı gafil! Bu faaliyet-i hakîmaneyi, basîraneyi, rahîmâneyi ne ile izah edebilirsin? Sağır tabiatla mı, kör kuvvetle mi, sersem tesadüfle mi, âciz câmid esbabla mı izah edebilirsin?...
    açıkça görüyoruz ki özellikle hayat sahibi olan herşeyin bir çok ihtiyacı ve talebleri var... Cenab-ı hak bu ihtiyaçları hiç ummadığımız, bilmediğimiz ve elimizin yetişemeyeceği bir yerden gönderiyor...

    örneğin karpuz düşünün hiç karpuz görmemiş bir insan tahmin edebilirmiki incecik bir dal vesilesiyle sulu şerbet gibi karpuzu Allah bize ihsan ediyor... bakın hiç müdahale de edemiyoruz...

    ısı, ışık... ve benzeri nimetler hiç aklımıza sığışırmıydı güneş gibi bir acube-i hilkat ile cenab-ı hak ihsan edecek...

    ve hakeza.... yorumlarınızı beklerim... unutmayalım ki Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten hayırlıdır....
    ''Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır.” (Lem’alar, İkinci Lem’a)

  5. #5
    Ehil Üye Selim Akif - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2007
    Bulunduğu yer
    istanbul
    Mesajlar
    2.965

    Standart

    29 a gelince varım bende.

    Bismillahirrahmanirrahim


    Elif, Lâm, Mîm.
    İnsanlar, imtihandan geçirilmeden,
    sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?


    Do men think that they will be left alone on saying,
    "We believe", and that they will not be tested?


  6. #6
    Ehil Üye yasemenn - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Feb 2007
    Mesajlar
    2.468

    Standart

    Özür dileyerek mütalaaya başlamadan önce ben 33 söz için acizane şunları hatırlatmak isterim...
    Bu risale üstad barladayken 1928-30lu yıllarda yazılmıştır...
    Üstadın ifadesiyle; Otuz üç âyetin birer hakikatlerini tefsir eden "Otuz Üç Pencere"dir. Otuz üç risâle olmâya lâyık iken gayet müsta'cel bir zamanda yazıldığı için, bir veya yarım sayfalık Pencereleri birer risâle kuvvetinde ve birer risâleyi tazammun eder mâhiyetinde olduğunu gösterir. Fakat, maatteessüf, baştaki Pencereler gayet mücmel ve muhtasar kalmış, lâkin gittikçe inbisat ederek nısf-ı âhirdeki Pencereler vâzıh düşmüştür.

    Küçücükte bir not eklemek isterim:
    Sondakı ihtarı evvelende okuyabiliriz diye düşündüm teşvik babından...
    Hayırlı mütalaalar...
    Cihan dolu bela başında varken ne bağırırsın küçük bir beladan, gel tevekkül kıl;
    Tevekkül ile bela yüzüne gül, ta o da gülsün. O güldükçe küçülür, eder tebeddül...

  7. #7
    Ehil Üye Piri Reis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    1.662

    Standart

    Alıntı yasemenn Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    Özür dileyerek mütalaaya başlamadan önce ben 33 söz için acizane şunları hatırlatmak isterim...
    Bu risale üstad barladayken 1928-30lu yıllarda yazılmıştır...
    Üstadın ifadesiyle; Otuz üç âyetin birer hakikatlerini tefsir eden "Otuz Üç Pencere"dir. Otuz üç risâle olmâya lâyık iken gayet müsta'cel bir zamanda yazıldığı için, bir veya yarım sayfalık Pencereleri birer risâle kuvvetinde ve birer risâleyi tazammun eder mâhiyetinde olduğunu gösterir. Fakat, maatteessüf, baştaki Pencereler gayet mücmel ve muhtasar kalmış, lâkin gittikçe inbisat ederek nısf-ı âhirdeki Pencereler vâzıh düşmüştür.

    Küçücükte bir not eklemek isterim:
    Sondakı ihtarı evvelende okuyabiliriz diye düşündüm teşvik babından...
    Hayırlı mütalaalar...
    Allah razı olsun... sayın global moderatörümüz...
    ''Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır.” (Lem’alar, İkinci Lem’a)

  8. #8
    Vefakar Üye Sağ Yolun Yolcusu - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    Bazen Giresun; Bazen Manisa
    Mesajlar
    484

    Standart

    Evet, kâinatın envâını hikmet dairesinde insanın etrafında toplayıp bütün hâcâtına kemâl-i intizam ve inâyet ile koşturmak, bilbedâhe, iki hâletten birisidir:

    Ya kâinatın herbir nev'i kendi kendine insanı tanıyor, ona itaat ediyor, muâvenetine koşuyor.

    Bu ise, yüz derece akıldan uzak olduğu gibi, çok muhâlâtı intâc ediyor. İnsan gibi bir âciz-i mutlakta, en kuvvetli bir Sultân-ı Mutlakın kudreti bulunmak lâzım geliyor.


    Veyahut, bu kâinatın perdesi arkasında bir Kadîr-i Mutlakın ilmi ile bu muâvenet oluyor. Demek kâinatın envâı insanı tanıyor değil; belki, insanı bilen ve tanıyan, merhamet eden bir Zâtın tanımasının ve bilmesinin delilleridir.

    Ey insan, aklını başına al!


    Hiç mümkün müdür ki, bütün envâ-ı mahlûkatı sana müteveccihen muâvenet ellerini uzattıran ve senin hâcetlerine "Lebbeyk!" dedirten Zât-ı Zülcelâl seni bilmesin, tanımasın, görmesin?

    Ey nefsim! Bir dakika gülmeye bedel on saat ağlıyorsun.


  9. #9
    Ehil Üye Piri Reis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    1.662

    Standart

    Allah razı olsun........
    ''Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır.” (Lem’alar, İkinci Lem’a)

  10. #10
    Ehil Üye Piri Reis - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    1.662

    Standart

    ve lâyık bir vakitte onlara veriliyor, imdada yetiştiriliyor. Halbuki o hadsiz maksudların en küçüğüne o muhtaçların kudreti yetişmez, elleri ulaşmaz. Sen kendine bak: Zâhirî ve bâtınî hasselerin ve onların levazımatı gibi elin yetişmediği ne kadar eşyaya muhtaçsın.

    mesela portakal tam kış mevsiminde grip ve benzeri vakalardan dolayı tam ihtiyacımız olan bir vakitte imdadımıza gönderiliyor.. bütün bilim adamları toplansalar portakalın kabuğunu bile yapamazken bizim zahiri ve batıni hasselerimiz kıyas edildiğinde ne kadar çok eşyaya muhtaç olduğumuz anlaşılır... bu portakal yalnız bir misal diğer nebatat ve eşyalar kıyas edilsin....
    ''Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır.” (Lem’alar, İkinci Lem’a)

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Otuz Birinci Söz
    By YİĞİDO in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 10.06.11, 10:34
  2. Tam Otuz Yıl
    By BiKeS_ in forum Şiirler
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 20.03.09, 00:03
  3. Bir Lira Otuz Beş Kuruş...
    By m_safiturk in forum Şiirler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.03.09, 01:10
  4. Otuz İki Farz
    By SeRDeNGeCTi in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 09.07.06, 00:38

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0