İ'lem eyyühe'l-aziz! İnsanın fıtraten malik olduğu camiiyetin acaibindendir ki: Sani-i Hakim şu küçük cisimde gayr-ı mahdut enva-ı rahmeti tartmak için gayr-ı madut mizanlar vaz etmiştir. Ve Esma-i Hüsnanın gayr-ı mütenahi mahfi definelerini fehmetmek için, gayr-ı mahsur cihazat ve alat yaratmıştır. Mesela, mesmüat, mubsırat, me'külat alemlerini ihata eden insandaki duygular, Saniin sıfat-ı mutlakasını ve geniş şuünatını fehmetmek içindir.
Ve keza, hardaleden daha küçük kuvve-i hafızasında öyle bir latife-i müdrike bırakılmıştır ki, o hardalenin tazammun ettiği geniş alemde o latife daimi seyir ve cevelan etmekte ise de, sahiline vasıl olamaz. Maahaza, bazan bu büyük alem o latifeye o kadar darlaşır ki, alem o latifenin karnında bir zerre gibi olur. Ve o latifeyi, bütün seyahat meydanlarıyla, mütalaa ettiği kitaplarıyla o hardale dahi yutar, yerinde oturur, karnı da ağrımaz.
İşte, insanın mütefavit mertebeleri bu sırdan anlaşılır.
Evet, bazı insanlar zerrede boğulurlar. Bazısında da dünya boğulur. Bazılar da, kendilerine verilen anahtarlardan birisiyle kesretin en geniş bir alemini açar, fakat içinde boğulur. Sahil-i vahdet ve tevhide zorla vasıl olur. Demek, insanın seyr-i ruhanisinde çok tabakalar vardır. Bir tabakada, insanlara huzur-u tevhid pek suhuletle nasip ve müyesser olur. Bir tabakasında da gaflet ve evham öyle istila eder ki, kesret içinde gark olmakla, tam manasıyla tevhidi unutmuş olur. Sukutu suüd, tedenniyi terakki, cehl-i mürekkebi yakin, uykunun son perdesini intibah zan ve tevehhüm eden bir kısım medeniler, ikinci tabakadaki insanlardandır. Onlar, hakaik-i imaniyeyi derk etmekte bedevilerin bedevileridir.
Mesnevi-i Nuriye | Onuncu Risale | 178