+ Konu Cevaplama Paneli
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 9 ve 9

Konu: En Büyük Vazife, En Küçük Dairede

  1. #1
    1kul
    Guest 1kul - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Exclamation En Büyük Vazife, En Küçük Dairede





    Dördüncü Mesele

    Yine Gençlik Rehberinde izahı var. Bir zaman bana hizmet eden kardeşlerim tarafından suâl edildi ki:

    “Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli Harb-i Umumîden elli gündür (şimdi yedi seneden geçti aynı hâl) Hâşiye hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. Halbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemaati ve camii bırakıp radyo dinlemeye koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hadise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?” dediler.

    Cevaben dedim ki:

    Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-î beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nev’î vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir.

    Fakat büyük dairenin câzibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp, lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.

    Birinci noktaya cevap ise: Evet, bu Cihan Harbinden daha büyük bir hadise ve bu zemin yüzündeki hâkimiyet-i âmme dâvâsından daha ehemmiyetli bir dâvâ, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hadise ve öyle bir dâvâ açılmış ki, her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için bilâtereddüt sarf edecek.

    İşte, o dâvâ ise, yüz bin meşâhir-i insaniyenin ve hadsiz nev-î beşerin yıldızları ve mürşidlerinin müttefikan, Kâinat Sahibinin ve Mutasarrıfının binler vaad ve ahdlerine istinaden haber verdikleri ve bir kısmı gözleriyle gördükleri şu ki:

    Herkesin, iman mukabilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?

    İşte o dâvâyı kazandıracak olan hizmetleri ve yüzde doksanına o dâvâyı kaybettirmeyen harika bir dâvâ vekilini o işte çalıştıran vazifeleri bırakıp, ebedî dünyada kalacak gibi âfâkî mâlâyaniyatla iştigal etmek tam bir akılsızlık bildiğimizden, biz Risâle-i Nur şakirtleri, herbirimizin yüz derece aklımız ziyade olsa da ancak bu vazifeye sarf etmek lâzımdır diye kanaatimiz var.

    Hâşiye: Parantez içindeki not, 1946 senesine aittir.

    Şuâlar, 11. Şuâ, 4. Mesele

    Bediuzzaman Said Nursi

    31.03.2009





  2. #2
    Müdakkik Üye aczmendi reşha - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Mesajlar
    652

    Standart

    Alıntı 1kul Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster



    Dördüncü Mesele

    “Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli Harb-i Umumîden ........
    .....hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. .........
    ...........Acaba bundan daha büyük bir hadise mi var?
    Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?”

    dediler.
    Cevaben dedim ki:

    Ömür sermayesi pek azdır;
    lüzumlu işler pek çoktur.
    Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi,
    her insanın kalb ve
    mide dairesinden ve
    ceset ve
    hane dairesinden,
    mahalle ve
    şehir dairesinden ve
    vatan ve
    memleket dairesinden ve
    küre-i arz ve
    nev-î beşer dairesinden tut,
    tâ zîhayat ve
    dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var.
    Herbir dairede, herbir insanın bir nev’î vazifesi bulunabilir.
    Fakat
    en küçük dairede
    en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var.

    Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat arasıra vazife bulunabilir.
    Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir.

    ....... küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp, lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden,
    bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.

    Birinci noktaya cevap ise: Evet, bu Cihan Harbinden daha büyük bir hadise ve bu zemin yüzündeki hâkimiyet-i âmme dâvâsından
    daha ehemmiyetli bir dâvâ, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hadise ve öyle bir dâvâ açılmış ki,
    her adam, eğer
    Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için bilâtereddüt sarf edecek.

    ...... iman mukabilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor.
    Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?

    İşte o dâvâyı kazandıracak olan hizmetleri ve yüzde doksanına o dâvâyı kaybettirmeyen harika bir dâvâ vekilini o işte çalıştıran vazifeleri bırakıp, ebedî dünyada kalacak gibi âfâkî mâlâyaniyatla iştigal etmek tam bir akılsızlık bildiğimizden, biz Risâle-i Nur şakirtleri, herbirimizin yüz derece aklımız ziyade olsa da ancak bu vazifeye sarf etmek lâzımdır diye kanaatimiz var.

    Hâşiye: Parantez içindeki not, 1946 senesine aittir.
    Şuâlar, 11. Şuâ, 4. Mesele
    Bediuzzaman Said Nursi
    31.03.2009
    ve bihi nesteinu

    sene 1946 da hal öyle imiş, şimdiki sokakların hali ile digerlerini kıyas eden ne düşünür..o zamanki harb nerde şimdiki HARBLER NERDE..

    VAZİFE,
    VAZİFE ,
    VAZİFE,
    DAVAM,
    DAVAM
    DAVAM,

    yA EYYUHEL ÜSTAD r.a
    Risale-i nur ları sende görene ne mutlu..
    Seni Risale-i Nurlarda görene ne mutlu..
    Talebelerini nURLARDA GÖRENE
    nURLARI TALEBELERİNDE GÖRENE NE MUTLU..
    EY KARDEŞ SEN BİR ASKER OLDUĞUN İÇİN..
    asker..
    asker..
    asker!!! vazife ise ..
    İhlas Risalesi; 1.düsturunuz.. AMELİNİZDE RIZA-İ İLAHİ OLMALI...
    YANİ ALLAH'IN RAZI OLDUĞU İŞLER..
    yani onun razı olduğu işlerin TÜMÜ (A.S.M) DA CEM EDİLMİŞTİR..

    İHLAS RİSALESİNİN son kısmında YAZI İLE İLGİLİ METNİN NE ARADIĞINI DÜŞÜNEN OLMUŞTUR ELBET..
    hemde yazan ve yazdıran RİSALE-İ NUR TALEBESİ ÜNSAVINI ALIR..
    hem SÜNNETİ MUHAFAZA VE CANLANDIRMA OLUR..
    HEM 100 ŞEHİD ECRİNE VARAN ECİR VAAD EDİLİR..
    OYSA HERKES BİLİR ŞEHİDLİK VE ŞEHİDLİK ECRİ CİHAD İŞİNDE YER ALIR..CİHADDA NERELERDEDİR ANLAŞILIR İNŞAALLAH.
    sahabe (r.a)lar dünyayı ahiretin mezrası bilip ekip biçmişler
    gerisini varsın kıyas eden etsin..
    Tamirat ise ; bozulan,YIKILAN, TAHRİB EDİLEN yerLERde, ceza cinsi ameldir le olmalı..

    VE EHEMMİYETİNE VE MERAHLELERE GÖREDE ÖNCELİKLİLERİ OLANLAR OLMALI..
    kendi imanımız ile birlikte ehl-i imanın imanlarını muhafaza etmekte vazifelerimizdendir..ehl-i imanın çoğuda avamdır.. avamın (taklidi olan) imanını da .......................muhafaza eden..lerdir..

    her bir nur talebeside gizli birer kutub gibi..

    YANİ NEREYİ YIKTILAR İSE ORALAR TAMİR EDİLMELİDİR... buda vazifelerimizdendir

    اِهْدِنَاالصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

    aczmendi reşha


  3. #3
    Ehil Üye Bîçare S.V. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul/Üsküdar
    Mesajlar
    2.407

    Standart

    "İşte o dâvâyı kazandıracak olan hizmetleri ve yüzde doksanına o dâvâyı kaybettirmeyen harika bir dâvâ vekilini o işte çalıştıran vazifeleri bırakıp, ebedî dünyada kalacak gibi âfâkî mâlâyaniyatla iştigal etmek tam bir akılsızlık bildiğimizden, biz Risâle-i Nur şakirtleri, herbirimizin yüz derece aklımız ziyade olsa da ancak bu vazifeye sarf etmek lâzımdır diye kanaatimiz var. "
    ************
    Amennea ve saddakna....
    "İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."

    'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz' (Fâtiha Sûresi)


    "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a da şükretmez.!" (H.Ş.)

    'Bırak bîçare feryâdı, belâdan; gel tevekkül kıl' (17.Söz.)

    "Şimdi 'OKU' kabirde okuyamazsın" (Z.Gündüzalp)

    'ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR' (YENİASYA)

    Selâm ve duâyla. Bîçare S.V.

  4. #4
    Müdakkik Üye aczmendi reşha - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Mesajlar
    652

    Standart

    ve bihi nesteinu


    Remz


    Arkadaş! Vesvese ve evham zulmetleri içinde yürürken, Resul-i Ekrem'in (A.S.M.) sünnetleri birer yıldız, birer lâmba vazifesini gördüklerini gördüm. Herbir sünnet veya bir hadd-i şer'î, zulmetli dalalet yollarında güneş gibi parlıyor. O yollarda insan, zerre-miskal o sünnetlerden inhiraf ve udûl ederse; şeytanlara mel'ab,
    evhama merkeb,
    ehval ve korkulara ma'rez ve
    dağlar kadar ağır yüklere matiyye olacaktır.

    V
    e keza o sünnetleri, sanki semadan tedelli ve tenezzül eden ipler gibi gördüm ki, onlara temessük eden yükselir, saadetlere nâil olur. Muhalefet edip de akla dayananlar ise, uzun bir minare ile semaya çıkmak hamakatında bulunan Firavun gibi bir firavun olur...

    (Mesnevi-i Nuriye - katrenin zeyli)

    اِهْدِنَاالصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

    aczmendi reşha


  5. #5
    Pürheves bîkâr - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2009
    Mesajlar
    205

    Standart

    Yine siyasete ve dünyaya bir meyil uyanmamak için, yirmibeş sene bir gazeteyi dinlemedi ve okumamış, bütün kardeşlerine ve talebelerine de karışmayınız diye tavsiye etmiş.
    Emirdağ Lah.


  6. #6
    Dost mustafa6854 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2009
    Mesajlar
    22

    Standart

    halep ordaysa arşın burda...

    hesap edelim... dünyaya ebedi kalacak gibi çalışsak... 24 saate 24 daha katalım... bütün dünyaya hakim olamayız...

    allah cennete son giren kiiye dünya kadar mülkü baki veryo....

    tercih bizlere düşüyor...

  7. #7
    Dost BeRRivelBahR. - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2009
    Bulunduğu yer
    Umudun Tükendiği Yer
    Mesajlar
    42

    Standart

    iman mukabilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer iman vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek.


    "İman insanı insan eder belki de sultan eder".Rabbim bizlere iman-ı tahkikiyi nasib eyle..
    Ey Rabbu'l-Berri ve'l-Bahr,
    Kur'ân'ın dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın talimiyle anladım ki:

    Nasıl gökler ve feza ve zemin, Senin birliğine ve varlığına şehadet ederler. Öyle de, bahirler, nehirler ve çeşmeler ve ırmaklar, Senin vücub-u vücuduna ve vahdetine bedahet derecesinde şehadet ederler.

  8. #8
    Müdakkik Üye aczmendi reşha - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2008
    Mesajlar
    652

    Standart

    ve bihi nesteinu


    üçüncü mes'ele olan üçüncü risaleden

    Beşinci Nokta:
    Beş cüz'i misal ile göstereceğiz ki;
    SÖZLER tâlim-i hakaik ettikleri gibi,
    irşad vazifesini de görüyorlar.

    Birinci Misal:
    Ben kendim; on değil, yüz değil, binler defa müteaddid tecrübatımla kanaatim gelmiş ki.
    Sözler ve Kur'an dan gelen Nurlar;
    aklıma ders verdiği gibi,
    kalbime de îmân hâli telkin ediyor,
    ruhuma îmân zevki veriyor ve hâkezâ...
    Hattâ dünyevî işlerimde keramet sahibi bir şeyhin bir müridi, nasıl şeyhinden hacatına dair meded ve himmet bekliyor;
    bende Kur'an-ı Kerim'in kerametli esrarından o hâcâtımı beklerken, ümid
    etmediğim ve ummadığım bir tarzda bana çok defa hâsıl oluyor.


    Üçüncü Misâl: Burdurlu Hasan Efendi isminde ehl-i kalb bir âhiret kardeşim ve talebem vardı. Bana karşı haddimden çok fazla hüsnüzan ederek, büyük bir velîden himmet beklemek gibi;
    bîçâre, benden meded bekliyordu.
    Birdenbire,hiç münabeset yokken, Otuzikinci Söz'ü Burdur köylerinde oturan birisine mütalâa etmek üzere verdim. Sonra Hasan Efendi hatırıma geldi, dedim: "Şayet Burdur'a gidersen Hasan Efendi'ye ver, beş altı gün mütalâ etsin." O adam gitmiş,doğrudan doğruya Hasan Efendi 'ye vermiş. Hasan Efendinin eceli otuz-Kırk gün kalmıştı. Gayet susamış bir adamın, âb-ı kevser gibi tatlı suya rast gelirken yapışması gibi; öyle de Otuzikinci Söz'e yapışmış, mütemadiyen mütalâa yapa yapa ve tefeyyüz ede ede, hususan Üçüncü Mevkıfındaki muhabbetullah bahsinde, tamamiyle derdine deva bulmuş Ve bir kutb-u azamdan beklediği feyzi onda bulmuş. Sağlam olarak camiye gitmiş, namaz kılmış, orada ruhunu Rahman'a teslim eylemiş. (Rahmetullahi Aleyh)

    Beşinci Misâl: Kardeşim Abdülmecid, biraderzadem Abdurrahman'ın (Rahmetullahi A-leyh) vefaatı üzerine ve daha sair elîm ahvâlât içinde bir perişaniyet hissetmişti. Hem elimden gelmeyen manevî himmet ve meded bekliyordu. Ben onunla muhabere etmiyordum. Birdenbire mühim birkaç Söz'ü ona gönderdim. O da mütalâa ettikten sonra yazıyor ki: "Elhamdülilâh kurtuldum! Çıldıracaktım. Bu sözlerin herbiri birer mürşid hükmüne geçti.
    Çendan bir mürşidden ayrıldım, fakat çok mürşidleri birden buldum, kurtuldum." diye yazıyordu. Ben baktım ki, hakikaten Abdülmecid güzel bir mesleğe girip o eski vaziyetlerinden kurtulmuş..
    Daha bu "Beş Misâl" gibi pek çok misâller var.

    Onlar gösteriyorlar ki: Ulûm-u îmâniye,
    hususan doğrudan doğruya ihtiyaca binaen ve yaralarına devâen Kur'ân-ı Hakîm'in esrarından mânevi ilâçlar alınsa ve tecrübe edilse; elbette o ulûm-u îmâniye ve o edviye-i ruhaniye,
    ihtiyacını hissedenlere ve
    ciddi ihlâs ile istimal edenlere yeter, kâfi gelir. Onları satan ve gösteren eczacı ve dellâl ne halde bulunursa bulunsun; âdi olsun, müflis olsun, zengin olsun, makam sahibi olsun,hizmetkâr olsun çok fark yoktur.
    Evet, GÜNEŞ VARKEN MUMLARIN IŞIĞI
    ALTINA GİRMEYE İHTİYAÇ YOK.
    Madem Güneşi gösteriyorum, benden mum ışığı-bâhusus bende bulunmazsa-istemek manasızdır, lüzumsuzdur.
    Belki onların bana duâ ile, manevî yardım ile,hattâ himmet ile muavenet etmeleri lâzımdır. Ve ben onlardan istimdat etmem ve meded istemem,benim hakkımdır. Onlar, Nurlardan aldıkları feyze kanaat etmek, onların üstünde haktır.'(142)

    Rabb'imizin lütfettiği kadarıyla, şu meseleden anladıklarımızın izahına geçmeden evvel, toplu mana üzerinde bir icmal yapmak icap ediyor. Şöyle ki:

    KENDİSİNE UYULACAK ZATIN İKİNCİ VASFI: Risale-i Nurlara tam bir ayine olması hasebiyle velayet tereşşuhatı kendisinden zahir olur.

    ÜÇÜNCÜ NOKTA:
    "Bundan otuz sene evvel,Eski Said'in GAFİL kafasına müdhiş tokatlar indi. « el-mevtü hakkun» kaziyesini düşündü.

    Kendini bataklık çamurunda gördü.." Sözde tevaazu yok. Ayn-ı hakikattir.

    Fakat bizim anladığımız manâda değil. Yani, bir an sonra tevhidin öyle bir mertebesine çıkıyor ki, bir önceki halini ancak GAFİL olarak adlandırabiliyor. Yoksa, hâşâ, bizim gafletimize kıyasla değildir.

    Kendi mertebesinde.... 13-14 yaşında iken şarkın bütün ulemasını ilzam eden, harika-i fıtrat bir Bediüzzaman'ın gafleti, yine kendilerinin irfanlarıyla kıyasen olunabilir. Üstad Hazretleri Hacı Hulusi Efendiye (K.S)demiş ki: "Ben Tillo'ya gittiğim zaman, orada manen İmam-ı Rabbani derecesinde üç büyük âlim zat vardı." (Hulusi yahyagil ks. sohbetlerinden) İşte Üstadın (R.A) 13-14 yaşlarında ilzam ettiği şark ulemasının arasında böyle zatlar bulunuyordu.

    Bu «üçüncü nokta» başlı başına bir şaheser ve düsturlar mecmuasıdır. Şöyle ki:

    1- Kendi irfanınızı gafletten başka bir şey olarak görmeyin. Şayet siz Bediüzzaman dahi olsanız.

    2-Tedavi edecek adam aramak sevdasını terk edip kendi hastalıklarınızın tedavisine çalışınız.

    3- Tedavi için kendinize bir mürşid bulun. (Risale-i Nur talebelerinin nasıl mürşid bulacakları 28.1em'ada Bir Düstur serlevhalı kısımda yazılıdır. S: 285.)

    4- Bir mürşidden feyz almanın çaresi onun evrad ve ezkarına ciddiyetle müteveccih ve müdavim olmakla olur. RİSALE-İ NUR TALEBELERİNİN ÜSTADDAN KARDEŞLİK MÜNASEBETİYLE İSTİFAZALARI ANCAK BU YOL İLEDİR.

    Yoksa ibadat-ü taattan sadece kahvehane müdavimlerinin payına düşeni yapmakla elde edilecek birşey yoktur.

    5- Daire içerisinde bulduğun mürşidini sadece akıl danışma merkezi haline getirme, fena manasıyla ona müteveccih ol, tevhid-i kıble et.

    6- Nihayet öyle bir mertebeye gel ki; hayattar olan bu mübarek Sözler (Kur an ayetlerinin kendi manalarını kendilerinin bana söyledikleri gibi) kendi derûnlarındaki sırları size kendileri izah etsinler. Yoksa kafayı zorlamakla, lügat karıştırmakla, felsefe yapmakla, matlup neticenin husulü mümkün değildir. Elbette istifadesiz değildir,
    böyle bir çalışma olmadan da olmaz.
    Fakat bunlarla kâmil manada bir neticenin husulü söz konusu olamaz. "Lügat manâlarının bilinmesiyle Risale-i Nurlar anlaşılmaz, varidat lazımdır." (hulusi efendinin sohbetlerinden)

    7-Altıncı maddedeki mertebeye gelseniz, yine de "Nakıs ve perişan istidadım elbette lâyıkıyla o mürşid-i hakikinin âb-ı hayat hükmündeki feyzini massedip alamıyor." deyiniz.

    8- Risale-i Nurlar:
    A- Mesâil-i ilmiyedirler.
    B- Mesâil-i kalbiyedirler.
    C- Mesâil-i ruhiyedirler.
    D- Mesâil-i haliyedirler.

    YANİ RİSALE-İ NURLARDAN O KİMSE TAM İSTİFADE EDEBİLİR ki:
    İlme istidadı ola,
    kalb hayatı ola,
    ruh hayatı ola,
    hal sahibi ola.
    Yoksa istifadesi kâmil manada olamaz.

    Evet bir verici istasyonu düşünün ki; fotoğraf yayını yapıyor, ondan televizyonu olan istifade eder; ses yayını yapıyor, ondan radyosu olan istifade eder; elektrik neşrediyor, ondan ampulü olan ışık alabilir ve hakeza...

    ilaahir..

    اِهْدِنَاالصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

    aczmendi reşha


  9. #9
    Yasaklı Üye Ene-Zerre - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jul 2007
    Bulunduğu yer
    Kainat Mescidi...
    Mesajlar
    2.452

    Standart

    [quote=aczmendi_resha;361022]HEM 100 ŞEHİD ECRİNE VARAN ECİR VAAD EDİLİR..
    OYSA HERKES BİLİR ŞEHİDLİK VE ŞEHİDLİK ECRİ CİHAD İŞİNDE YER ALIR..CİHADDA NERELERDEDİR ANLAŞILIR İNŞAALLAH. [quote]

    Ebu Hureyre'den (r a) rivayetle Nebi'ye (sav) soruldu:Allah yolunda cihad etmeye denk ne var?"Güç yetiremezsiniz" dediÜçüncüsünde:Allah yolunda cihad edenin misali, Allah yolunda cihad edenin evine dönünceye kadar gündüzleri oruçla, geceleri de ibadet ve kıyamla geçiren adamın misali gibidir" dedi" [Müslim İmare: 29; Tirmizi Cihad: I]

    Yine ondan rivayetle bir adam:Ey Allah'ın Rasulü! Cihada denk gelecek bir ameli bana göster" dediRasulullah (sav):Bulamıyorum" dediSonra:Mücahid çıktığında sen de mescidine girip, kesintisiz gece kıyam edip, (gündüzleri) oruç tutup iftar edebilir misin?" (Adam Kim bunu yapabilir?" dedi."[Buhari Cihad: 2]

    Rasulullah'ın (sav) ashabından bir kişi tatlı su kaynaklarının bulunduğu bir vadiden geçti"İnsanlardan el etek çekip bu vadide kalsam? Ancak Rasulullah'tan (sav) izin almadan bu işi yapmam" diye düşündüBunu Rasulullah'a (sav) söyleyince, Rasulullah (sav):Yapma! Şüphesiz Allah yolundaki birinizin (yaptığı cihad) fazileti, evindeki yetmiş yıl namazından daha efdaldirAllah'ın sizi bağışlamasını ve Cennetine koymasını istemez misiniz? Allah yolunda cihad edinizDevenin iki süt arası müddeti kadar Allah yolunda savaşanlara Cennet vacip olmuştur." [Sahihtir; Tirmizi Cihad: 17]

    Yüz düşünüp bir konuşmak dilegiyle.Vesselam.

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Halbuki küçük Sahabelere, büyük velilerden daha büyük deniliyor?
    By fanidünya... in forum İslami Konular ve İman Hakikatleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.08.14, 05:21
  2. Meşgul Olduğumuz Vazife, En Büyük Mesele
    By 1kul in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 29.03.09, 13:14
  3. Pek Büyük Bir Fazilet Ve Kudsî Bir Vazife!
    By Cennetâsâ in forum Risale-i Nur'dan Vecize ve Anekdotlar
    Cevaplar: 8
    Son Mesaj: 23.08.08, 11:25
  4. Birbirimize Karşi İhmal Ettiğimiz En Büyük Vazife
    By özür in forum İslami Nitelikli Yazılar
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 30.10.07, 12:50
  5. En Küçük Dairede En Büyük Vazife...
    By muhammedyahya in forum Açıklamalı Risale-i Nur Dersleri
    Cevaplar: 11
    Son Mesaj: 09.09.07, 18:58

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0