bütün vücut alemleri elhamdulillah elhamdülillah derken;;;; bütün adem alemleriSübhanallah sübhanallah der bunu açıklayabilir misiniz ???????????????
bütün vücut alemleri elhamdulillah elhamdülillah derken;;;; bütün adem alemleriSübhanallah sübhanallah der bunu açıklayabilir misiniz ???????????????
"Çalışınız ,Çalışınız,Çalışınız!!!
Ve katiyyen inanınızki NURUN şefaati ;NURUN duası ;NURUN hizmeti sizleri kurtaracaktır!!!
Bütün kusurlar ademden ve kabiliyetsizlikten ve tahribden ve vazife yapmamaktan -ki birer ademdirler- ve vücudî olmayan ademî fiillerden geliyor.”
Marifet ufku....
Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir
Ey nefis! Ubûdiyet, mukaddeme-i mükâfat-ı lâhika değil, belki netice-i nimet-i sâbıkadır. Evet, biz ücretimizi almışız; ona göre hizmetle ve ubûdiyetle muvazzafız.
Çünkü, ey nefis! Hayr-ı mahz olan vücudu sana giydiren Halık-ı Zülcelâl sana iştihâlı bir mide verdiğinden,
Rezzâk ismiyle bütün mat'umâtı bir sofra-i nimet içinde senin önüne koymuştur.
Sonra, sana hassâsiyetli bir hayat verdiğinden, o hayat dahi bir mide gibi rızık ister.
Göz, kulak gibi bütün duyguların, eller gibidir ki, rûy-i zemin kadar geniş bir sofra-i nimeti o ellerin önüne koymuştur.
Sonra, mânevî çok rızık ve nimetler isteyen insaniyeti sana verdiğinden, âlem-i mülk ve melekût gibi geniş bir sofra-i nimet, o mide-i insaniyetin önüne ve aklın eli yetişecek nisbette sana açmıştır.
Sonra, nihayetsiz nimetleri isteyen ve hadsiz rahmetin meyveleriyle tegaddî eden ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyeti ve imânı sana verdiğinden, daire-i mümkinât ile beraber,
Esmâ-i Hüsnâ ve Sıfât-ı Mukaddesenin dairesine şâmil bir sofra-i nimet ve saadet ve lezzet sana fethetmiştir.
Sonra, imânın bir nuru olan muhabbeti sana vermekle, gayr-i mütenâhî bir sofra-i nimet ve saadet ve lezzet sana ihsan etmiştir. Yani, cismâniyetin itibâriyle küçük, zayıf, âciz, zelîl, mukayyed, mahdut bir cüz'sün. Onun ihsanıyla, cüz'î bir cüz'den, küllî bir küll-ü nurânî hükmüne geçtin. Zîrâ, hayatı sana vermekle, cüz'iyetten bir nevi külliyete; ve insaniyeti vermekle, hakiki külliyete; ve İslâmiyeti vermekle, ulvî ve nurânî bir külliyete; ve mârifet ve muhabbeti vermekle, muhît bir nura seni çıkarmış.
İşte ey nefis! Sen bu ücreti almışsın. Ubûdiyet gibi lezzetli, nimetli, rahatlı, hafif bir hizmetle mükellefsin. Halbuki, buna da tembellik ediyorsun. Eğer yarım yamalak yapsan da, güyâ eski ücretleri kâfi gelmiyormuş gibi, çok büyük şeyleri mütehakkimâne istiyorsun. Ve hem, "Niçin duâm kabul olmadı?" diye nazlanıyorsun. Evet, senin hakkın naz değil, niyazdır. Cenâb-ı Hak, Cenneti ve saadet-i ebediyeyi mahz-ı fazl ve keremiyle ihsan eder. Sen, dâimâ rahmet ve keremine ilticâ et, Ona güven ve şu fermanı dinle:
![]()
Marifet ufku....
Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir
Cehennem dahi, hadsiz dehşetli adem ve hiçlik âlemlerinin çok elîm neticelerini göstermek için, o adem mahsulâtlarını kavuruyor. Ve o dehşetli Cehennem fabrikası, sair vazifeleri içinde, âlem-i vücut kâinatını âlem-i adem pisliklerinden temizlettiriyorAbı-Hayat;332860[SIZE=4 Nickli Üyeden Alıntı
Marifet ufku....
Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir
[quote=seyyah_salih;332873]Ey nefis! Ubûdiyet, mukaddeme-i mükâfat-ı lâhika değil, belki netice-i nimet-i sâbıkadır. Evet, biz ücretimizi almışız; ona göre hizmetle ve ubûdiyetle muvazzafız.
Çünkü, ey nefis! Hayr-ı mahz olan vücudu sana giydiren Halık-ı Zülcelâl sana iştihâlı bir mide verdiğinden,
Rezzâk ismiyle bütün mat'umâtı bir sofra-i nimet içinde senin önüne koymuştur.
Sonra, sana hassâsiyetli bir hayat verdiğinden, o hayat dahi bir mide gibi rızık ister.
Göz, kulak gibi bütün duyguların, eller gibidir ki, rûy-i zemin kadar geniş bir sofra-i nimeti o ellerin önüne koymuştur.
Sonra, mânevî çok rızık ve nimetler isteyen insaniyeti sana verdiğinden, âlem-i mülk ve melekût gibi geniş bir sofra-i nimet, o mide-i insaniyetin önüne ve aklın eli yetişecek nisbette sana açmıştır.
Sonra, nihayetsiz nimetleri isteyen ve hadsiz rahmetin meyveleriyle tegaddî eden ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyeti ve imânı sana verdiğinden, daire-i mümkinât ile beraber,
Esmâ-i Hüsnâ ve Sıfât-ı Mukaddesenin dairesine şâmil bir sofra-i nimet ve saadet ve lezzet sana fethetmiştir.
Sonra, imânın bir nuru olan muhabbeti sana vermekle, gayr-i mütenâhî bir sofra-i nimet ve saadet ve lezzet sana ihsan etmiştir. Yani, cismâniyetin itibâriyle küçük, zayıf, âciz, zelîl, mukayyed, mahdut bir cüz'sün. Onun ihsanıyla, cüz'î bir cüz'den, küllî bir küll-ü nurânî hükmüne geçtin. Zîrâ, hayatı sana vermekle, cüz'iyetten bir nevi külliyete; ve insaniyeti vermekle, hakiki külliyete; ve İslâmiyeti vermekle, ulvî ve nurânî bir külliyete; ve mârifet ve muhabbeti vermekle, muhît bir nura seni çıkarmış.
İşte ey nefis! Sen bu ücreti almışsın. Ubûdiyet gibi lezzetli, nimetli, rahatlı, hafif bir hizmetle mükellefsin. Halbuki, buna da tembellik ediyorsun. Eğer yarım yamalak yapsan da, güyâ eski ücretleri kâfi gelmiyormuş gibi, çok büyük şeyleri mütehakkimâne istiyorsun. Ve hem, "Niçin duâm kabul olmadı?" diye nazlanıyorsun. Evet, senin hakkın naz değil, niyazdır. Cenâb-ı Hak, Cenneti ve saadet-i ebediyeyi mahz-ı fazl ve keremiyle ihsan eder. Sen, dâimâ rahmet ve keremine ilticâ et, Ona güven ve şu fermanı dinle:
[/quo SÜBHANALLAH DEĞERLİ ABİİM ÇOK GÜZEL AÇIKLAMIŞSINIZ MADEM HER NEBATAT HERŞEY ALLAHI ZİKİR EDİYOR BİZ NEDEN BUKADAR AZ ŞÜKREDİYORUZ
VE BİZE HERŞEYDEN DAHA FAZLA DEĞER VERMESİNE RAĞMEN
Beni Dünyaya çağırma Ona geldim fena gördüm.dema gaflet hicap oldu ve nuru hak nihan ğördüm. bütün eşyayuu mevcudat birer fani muzır gördüm.............. eğer Allah'ı buldunsa,
bütün eşya senindir gör .eğer malik'i memluk isen,onun mülkü senindir gör.eğer hodbin ve kendi nefsine malik'i isen,bilaadin beladır gör;bilehaddin azaptır tat bilagayet ağırdır.gör eğer hakiki abd-i
hudabin isen hudutsuz bir sefadır,gör.hesapsız bir
sevap var tat; nihayetsiz saadet gör
Ondan dahi nazarı çevirip arkama baktım, gördüm ki; esassız, fânî bir dünya, hiçlik derelerinde ve adem zulümâtında yuvarlanıp gidiyor. Derdime merhem değil, belki vahşet ve dehşet zehirini ilâve etti
Marifet ufku....
Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir
Evet, mâdem Allah var ve ilmi ihâta eder; elbette adem, îdam, hiçlik, mahv, fenâ, hakîkat noktasında ehl-i îmânın dünyasında yoktur. Ve kâfirlerin dünyaları ademle, firakla, hiçlikle, fânîlikle doludur. İşte bu hakîkati, umûmun lisânında gezen bu gelen darb-ı mesel ders verip, der:
"Kimin için Allah var, ona herşey var; ve kimin için yoksa, herşey ona yoktur, hiçtir."
Elhâsıl: Nasıl ki, İmân ölüm vaktinde insanı îdâm-ı ebedîden kurtarıyor; öyle de, herkesin husûsi dünyasını dahi îdamdan ve hiçlik karanlıklarından kurtarıyor
Marifet ufku....
Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir
Daha çok manalar eklenebilir..aklıma gelenler bunlar...Nurların bize hakimiyetinden yola çıkarak...
Vücud & yokluk tabirleri birbirnin zıddı olan iki kelime...
Vücut tüm var olan ikram , nimet ve ihsanları , pozitifler temsil eder...
Yokluk ise negatifleri temsile eder...
Marifet ufku....
Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir
Beni Dünyaya çağırma Ona geldim fena gördüm.dema gaflet hicap oldu ve nuru hak nihan ğördüm. bütün eşyayuu mevcudat birer fani muzır gördüm.............. eğer Allah'ı buldunsa,
bütün eşya senindir gör .eğer malik'i memluk isen,onun mülkü senindir gör.eğer hodbin ve kendi nefsine malik'i isen,bilaadin beladır gör;bilehaddin azaptır tat bilagayet ağırdır.gör eğer hakiki abd-i
hudabin isen hudutsuz bir sefadır,gör.hesapsız bir
sevap var tat; nihayetsiz saadet gör
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)
![]() |
RisaleForum grubuna abone ol |
Bu grubu ziyaret et |