Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur. Hakikati tanımayan, hayalâta sapar. Sırat-ı müstakîmi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer. Muvazenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır.
Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur. Hakikati tanımayan, hayalâta sapar. Sırat-ı müstakîmi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer. Muvazenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır.
hüdabin isen o kafidir
Hala gündelik konusmalar hala hakikatlardan habersiz
hala biz gözrdüğümüz ve duydugumuz kadar............................................. .............
Olaylar
sebebler
şahislar
gözrdüğümüz ve duydugumuz
biz işte bu kadar !
hüdabin isen o kafidir
Evet halen kabuktayız ve o lübbü bulamamışız yada bulmak istememişiz..
Üstad harbi umumiyi bile bir defacık olsun sormazken biz nelerle uğraşıyoruz..
Ben artık Rabbime döndüm sakın bana gülme Leyla.
Gerçek aşkı Onda buldum, sakın bana kızma Leyla.
ben anlamadım biri acarmı
kendimi ve insanları tanıdıkça hayvanları sevmeye başladım
ene ene ente ente işte bütün insanların için de bunu diyen bir pislik var :S:S:S
Kışır:Kabuk, dış taraf,zahir,dıştan görünüş,belki de eşyanın mülk boyutu olarak da kabul edebiliriz.
Lüb:İç, öz,batın yada eşyanın melekut boyutunu hatırlatan öz olarak da anlayabiliriz.
Konuya daha güzel açılımlar sağlamak için öncelikle Risale-i Nurlardan "kışır ve lüb" ile ilgili yerleri alalım ve sonra bu bölümlerden çıkaracağımız tefekkürlerimizi paylaşalım inşallah.
- İman, kabuğunun içerisindeki lübbü gösterir.
- Küfür ise, lüble kabuğu tefrik etmez.
- Kabuğu aynen lüb bilir ve insanı cevherlik derecesinden kömür derecesine indirir. ( Mesnevî-i Nuriye)
- Lüb, kışrın zararına kuvvetleşir.
- İşte, şu kanun, kanun-u tekâmüle dahil olan bütün eşyaya şamildir.
- Kâinat hakikat-i uzmâsının kışır ve sureti olan âlem-i şehadet, Fâtır-ı Zülcelâlin izniyle parçalanacak, sonra daha güzel bir surette tazelenecektir.( Yirmi Dokuzuncu Söz)
- Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur.
- Hakikati tanımayan, hayalâta sapar.
- Sırat-ı müstakîmi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer.
- Muvazenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır.
- Şu çirkin, ölü, câmid ve çoğu kışır olan dünyada hüsün ve cemal, yalnız göze güzel görünüp ülfete mâni olmazsa, yeter.( Yirmi Sekizinci Söz)
Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)
- Lâfızların tebeddülüyle mânâ tebeddül etmez, bâki kalır.
- Kabuk parçalanır, lüb bâki ve sağlam kalır.
- Libası yırtılır, cesedi sağlam, bâki kalır.
- Ceset ölüp dağılırsa da ruh bâki kalır.
- Cisim ihtiyarlanırsa, enâniyet genç kalır.
- Çokluk, cemaat dağılır, ama vahid-i fert bâki kalır.
- Kesret bozulur, vahdet bâkidir.
- Madde kırılır, nur bâkidir.( Mesnevî-i Nuriye)
- Tavus kuşu gibi pek güzel bir kuş, yumurtadan çıkar, tekâmül eder, semâlarda tayarana başlar.
- Âfak-ı âlemde şöhret kazandıktan sonra, yerde kalan yumurtasının kabuğu içerisinde o kuşun güzelliğini, kemâlâtını, terakkiyatını arayıp bulmak isteyen adamın ahmak olduğunda şüphe yoktur.
- Binaenaleyh, tarihlerin naklettikleri Peygamberimiz (a.s.m.) bidâyet-i hayatına maddî, sathî, surî bir nazarla bakan bir adam, şahsiyet-i mâneviyesini idrak edemez. Ve derece-i kıymetine vasıl olamaz.
- Ancak bidâyet-i hayatına ve levâzım-ı beşeriyetine ve ahvâl-i zahiriyesine ince bir kışır, nazik bir kabuk nazarıyla bakılmalıdır ki, o kışır içerisinden, iki âlemin güneşi ve tûbâ gibi şecere-i Muhammediye (a.s.m.) çıkmıştır. (Mesnevî-i Nuriye)
Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)
Kışır yani kabuk bütün kuvveti ile öze yani içe hizmet etmektedir.
Kışır kuvveti ve keskin sertliği ile içindeki özü korumakta ve dışarıdan gelecek bütün tahriplere rağmen bütün hücumlara,salabet ve hararetlere maruz kalmaktadır öz için.Bütün bunları hakiki güzellik ve mükemmellik olan lüb için ve onun muhafazası için yapmakta ve dayanmakatadır.
Bazen olur ki öz için kabuk çok sert olmalıdır.Kışır ne kadar sert ise lüb o kadar güvende olur.Kabuğun sertliği özün muhafazasına bir güvencedir.
Hatta kabukları sert olan yemişleri düşünün.Lübbü o sertliğe göre daha gelişmiş ve korunmuş durumdadır.
Bir de kışırı zayıf olan yemiş ve meyveleri düşünelim.Daha çabuk bozulmaya ve çürümeye maruzdurlar her zaman.
O zaman şöyle de düşünebiliriz.Kur'an hakikatlerini ve sünnet-i peygamberi(asm) korumak için ve yaşamak için sert kışır gerekiyor.Çünkü o sertlik ile öz olan Kur'anın ve sünnetin lübbü gelişecek ve korunacaktır.Bu sertlik elbetteki istikamette olunan ve şeriatın hayata yansıyan boyutlarında olmalı.Sanırım önce kendi hayatımıza islamı yaşamak için sert olmalıyız.Kışırı ne kadar kuvvetli tutarsak lübü o kadar muhafaza ederiz.
"İttifak hüdâdadır, hevâ ve heveste değil.
İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Herşey hür oldu; şeriat da hürdür, meşrutiyet de. Mesail-i şeriatı rüşvet vermeyeceğiz. Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz.(Sünuhat)"
Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)
O zaman şöyle de düşünebiliriz.Kur'an hakikatlerini ve sünnet-i peygamberi(asm) korumak için ve yaşamak için sert kışır gerekiyor.Çünkü o sertlik ile öz olan Kur'anın ve sünnetin lübbü gelişecek ve korunacaktır.Bu sertlik elbetteki istikamette olunan ve şeriatın hayata yansıyan boyutlarında olmalı.Sanırım önce kendi hayatımıza islamı yaşamak için sert olmalıyız.Kışırı ne kadar kuvvetli tutarsak lübü o kadar muhafaza ederiz.
Allah razı olsun
Herşeyin ifrat ve tefriti iyi değildir.
İstikamet ise, hadd-i vasattır ki,
Ehl-i Sünnet ve Cemaat onu ihtiyar etmiş.
Evet, dünyevî ve hazır lezzet ve menfaat etrafında aşağı, kalbsiz nefisperestler samimî ittifak ve ittihad ediyorlar.
Ehl-i hidayet, âhirete ait ve ileriye müteallik semerât-ı uhreviyeye ve kemâlâta, kalb ve aklın yüksek düsturlarıyla müteveccih oldukları için, esaslı bir istikamet ve tam bir ihlâs ve gayet fedakârâne bir ittihad ve ittifak olabilirken,
enâniyetten tecerrüd edemedikleri için,
ifrat ve tefrit yüzünden,
ulvî bir menba-ı kuvvet olan ittifakı kaybedip,
ihlâs da kırılır.
Ve vazife-i uhreviye de zedelenir.
Kolayca rıza-yı İlâhî de elde edilmez.
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)