Risale-i Nur,hayatımızda ki küçük şeylerin aslında ne kadar büyük bir önem taşıdığını nasıl dile getirmiştir..???
Risale-i Nur,hayatımızda ki küçük şeylerin aslında ne kadar büyük bir önem taşıdığını nasıl dile getirmiştir..???
Hur bajo,Kur bajo
Ga mêşine...
Kendini tevil et!...
taş misali olabilirmi acaba uhuvette varya
bide vesvesedeki İnce ip misali
Vucuda küçük necis bir pislik değmesi gibide aklıma geldi
Meselâ, bahar mevsiminde, Cennet hûrileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misâl libaslar ile giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaâtıyla süslendirip, hizmetkâr ederek, onların latîf elleri olan dallarıyla çeşit çeşit en tatlı, en musannâ meyveleri bize takdim etmek; hem, zehirli bir sineğin eliyle şifâlı en tatlı balı bize yedirmek; hem, en güzel ve yumuşak bir libası elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem, rahmetin büyük bir hazînesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak, ne kadar cemîl bir kerem, ne kadar latîf bir rahmet eseri olduğu bedâheten anlaşılır.
Hur bajo,Kur bajo
Ga mêşine...
Kendini tevil et!...
İ'lem eyyühe'l-aziz! Âfâkî malûmat, yani hariçten, uzaklardan alınan malûmat, evham ve vesveselerden hâli olamıyor. Amma, bizzat vicdanî bir şuura mahal olan enfüsî ve dahilî malûmat ise, evham ve ihtimallerden temizdir. Binaenaleyh, merkezden muhite, dahilden harice bakmak lâzımdır. ( Mesnevî-i Nuriye)
İ'lem eyyühe'l-aziz! Tefekkür gafleti izale eder. Dikkat, teemmül, evham zulümatını dağıtıyor. Lâkin nefsinde, bâtınında, hususî ahvâlinde tefekkür ettiğin zaman, derinden derine tafsilâtla tetkikat yap. Fakat âfakî, haricî, umumî ahvâlâta teemmül ettiğin vakit, sathî, icmâlî düşün, tafsilâta geçme. Çünkü icmalde, fezlekede olan kıymet ve güzellik tafsilâtında yoktur. Hem de âfakî tefekkür, dipsiz denize benziyor, sahili yoktur. İçine dalma, boğulursun.
Arkadaş! Nefsî tefekkürde tafsilâtlı, âfâkî tefekkürde ise icmâlî yaparsan, vahdete takarrüb edersin. Aksini yaptığın takdirde, kesret fikrini dağıtır. Evham ise havalandırır, enâniyetin kalınlaşır. Gafletin kuvvet bulur, tabiata kalb eder. İşte dalâlete isâl eden kesret yolu budur. (Mesnevî-i Nuriye)
Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)
Evet, şu mevcudât, zerrelerden güneşlere kadar, ferdler olsun, neviler olsun, küçük olsun, büyük olsun, semerât ve gâyâtla ve faydalar ve maslahatlarla münakkaş bir kumaş-ı hikmetten muhteşem bir gömlek giydirilmiş; ve o hikmetnümâ sûret gömleği üstünde lûtuf ve ihsan çiçekleriyle müzeyyen bir hulle-i inâyet, her şeyin kametine göre biçilmiş; ve o müzeyyen hulle-i inâyet üzerine tahabbüb ve ikram ve tahannün ve in'âm lem'alarıyla münevver rahmet nişanları takılmış; ve o münevver ve murassâ nişanları ihsan etmekle beraber, zeminin yüzünde bütün zevi'l-hayatın tâifelerine kâfi, bütün hâcetlerine vâfi bir sofra-i rızk-ı umumi kurulmuştur.
Hur bajo,Kur bajo
Ga mêşine...
Kendini tevil et!...
Evet, görünüyor ki, şu âlemde tasarruf eden Zât, nihayetsiz bir hikmetle iş görüyor. Ona bürhan mı istersin? her şeyde maslahat ve faydalara riâyet etmesidir.
Görmüyor musun ki, insanda bütün âzâ, kemikler ve damarlarda, hattâ bedenin hüceyrâtında, her yerinde, her cüz'ünde faydalar ve hikmetlerin gözetilmesi, hattâ bâzı âzâsı, bir ağacın ne kadar meyveleri varsa, o derece o uzva hikmetler ve faydalar takması gösteriyor ki, nihayetsiz bir hikmet eliyle iş görülüyor?
Hem, her şeyin san'atında nihayet derecede intizam bulunması gösterir ki, nihayetsiz bir hikmet ile iş görülüyor.
Evet, güzel bir çiçeğin dakîk programını, küçücük bir tohumunda dercetmek, büyük bir ağacın sahife-i a'mâlini, tarihçe-i hayatını, fihriste-i cihazâtını küçücük bir çekirdekte mânevî kader kalemiyle yazmak, nihayetsiz bir hikmet kalemi işlediğini gösterir..
Hur bajo,Kur bajo
Ga mêşine...
Kendini tevil et!...
Evet, şu hafîziyetin bu sûrette tecellîsinden anlaşılıyor ki, şu mevcudâtın Mâliki, mülkünde cereyan eden her şeyin inzibâtına büyük bir ihtimâmı var. Hem, hâkimiyet vazifesinde nihayet derecede dikkat eder. Hem, Rubûbiyet-i saltanatında gayet ihtimâmı gözetir. O derece ki, en küçük bir hâdiseyi, en ufak bir hizmeti yazar, yazdırır. Mülkünde cereyan eden her şeyin sûretini müteaddit şeylerde hıfzeder.
Şu hafîziyet işaret eder ki,
ehemmiyetli bir muhasebe-i a'mâl defteri açılacak
ve bilhassa mahiyetçe en büyük,
en mükerrem,
en müşerref bir mahlûk olan insanın
büyük olan amelleri,
mühim olan fiilleri,
mühim bir hesab
ve mîzana girecek.
Sahife-i amelleri neşredilecek.
Acaba, hiç kâbil midir ki, insan, hilâfet ve emânetle mükerrem olsun, Rubûbiyetin külliyât-ı şuûnuna şâhid olarak, kesret dairelerinde, Vahdâniyet-i İlâhiyenin dellâllığını ilân etmekle, ekser mevcudâtın tesbihât ve ibâdetlerine müdâhale edip zâbitlik ve müşâhidlik derecesine çıksın da, sonra kabre gidip rahatla yatsın ve uyandırılmasın, küçük büyük her amellerinden suâl edilmesin, mahşere gidip mahkeme-i kübrâyı görmesin? Hayır ve aslâ.
Evet, Fâtır-ı Hakîm, Kitab-ı Mübînin düsturlarını gayet güzel bir surette ve muhtasar bir tarzda ve has bir lezzette ve mahsus bir ihtiyaçla icmâl edip derc eder. Herşey öyle has bir lezzet ve mahsus bir ihtiyaçla amel etse, o Kitab-ı Mübînin düsturlarını bilmeyerek imtisal eder. Meselâ, hortumlu sivrisinek dünyaya geldiği dakikada hanesinden çıkar, durmayarak insanın yüzüne hücum eder, uzun asâsıyla vurur, âb-ı hayat fışkırtır, içer. Hücumdan kaçmakta, erkân-ı harp gibi maharet gösterir. Acaba bu küçük, tecrübesiz, yeni dünyaya gelen bu mahlûka bu san'atı ve bu fenn-i harbi ve su çıkarmak san'atını kim öğretmiş? Ve nerede öğrenmiş? Ben, yani bu biçare Said, itiraf ediyorum ki, eğer ben o hortumlu sineğin yerinde olsaydım, bu san'atı, bu kerrüfer harbini ve su çıkarmak hizmetini, çok uzun dersler ve çok müteaddit tecrübelerle ancak öğrenebilirdim...
Hest-i Nist-Nümâ
"Müslümanın müslümana gülümsemesi sadakadır" sırrıyla espri yapıyorum...
Hepimiz Cennette Kavuşalım...
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)
![]() |
RisaleForum grubuna abone ol |
Bu grubu ziyaret et |