Hem, meslek-i felsefenin esâsât-ı fâsidesindendir ki, ene, kendi zâtında hava gibi zayıf bir mahiyeti olduğu halde, felsefenin meşum nazarı ile mânâ-i ismî cihetiyle baktığı için, güyâ buhar-misâl o ene temeyyü' edip, sonra ülfet cihetiyle ve maddiyâta tevaggul sebebiyle güyâ tasallûb ediyor. Sonra gaflet ve inkâr ile, o enâniyet, tecemmüd eder. Sonra isyan ile tekeddür eder, şeffâfiyetini kaybeder. Sonra gittikçe kalınlaşıp sahibini yutar. Nev-i insanın efkârıyla şişer; sonra sâir insanları, hattâ esbâbı kendine ve nefsine kıyas edip, onlara-kabul etmedikleri ve teberrî ettikleri halde-birer firavunluk verir. İşte o vakit, Hâlık-ı Zülcelâlin evâmirine karşı mübâreze vaziyetini alır,-1- der, meydan okur gibi Kadîr-i Mutlakı acz ile ittiham eder. Hattâ, Hâlık-ı Zülcelâlin evsâfına müdâhale eder; işine gelmeyenleri ve nefs-i emmârenin firavunluğunun hoşuna gitmeyenleri ya red, ya inkâr, ya tahrif eder.
yardımlarınızı beklıyorum....şimdiden tşk ediyorum...