Sübhanallah + Elhamdülillah = Allah u Ekber...
Bu formülü risalece açıklarmısınız?
Sübhanallah + Elhamdülillah = Allah u Ekber...
Bu formülü risalece açıklarmısınız?
Marifet ufku....
Muhabbet denizinde çalan bir melodi gibidir
kemalde olan zatı zülcelali tenzih edip onun kemal ve cemal sıfatlarına hamd ediyoruz ve büyüklügü karşısında allah en büyüktür diye icamli bir açıklama bu
tafsilata zamanım olmadıgı için yazamıyorum diger abiler yazarlar
Bu makam yazıldığı zaman Kurban Bayramı geldi.
Allahu ekber, Allahu ekber,
Bismillah.
Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler. ’Bunları boş yere yaratmadın, ey Rabbimiz,’ derler. ’Seni bütün noksanlardan tenzih ederiz. Sen de bizi Cehennem ateşinin azâbından koru. âl-i İmran Sûresi, 3:191.
Cehennem azâbını bizden uzaklaştır. Onun azâbı dâimî bir helâktır. Gerçekten de orası ne kötü bir durak, ne kötü bir konaktır! Furkan Sûresi, 25:64-65.
Allahu ekber’lerle nev-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara (bu günlerde busayı birbuçuk milyon)birden Allahu ekber dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o Allahu ekber kelime-i kudsiyesini semavattaki seyyarat arkadaşlarına(meleklere) işittiriyor gibi, yirmi binden ziyade hacıların(bu gün üç milyon) Arafat’ta ve iydde beraber birden Allahu ekber demeleri, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bin üç yüz sene evvel âl ve sahabeleriyle söylediği ve emrettiği Allahu ekber kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak, rububiyet-i İlâhiyenin Rabbü’l-Arz ve Rabbü’l-âlemîn azamet-i ünvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubûdiyetle bir mukabeledir diye tahayyül ve his ve kanaat ettim.
Sonra, acaba bu kelâm-ı kudsînin bizim meselemizle dahi münasebeti var mı diye tahattur ettim. Birden hatıra geldi ki:
Başta bu kelâm olarak sâir bâkiyat-ı salihat ünvanını taşıyan Lâ ilâhe illâllah, ve’l-hamdü lillâh ve Sübhanallah gibi şêairden çok kelâmlar cüz’î ve küllî, meselemizi ihtar ve tahakkukuna işaret ederler.
Meselâ; Allahu ekber’in (Allah en Büyüktür)bir vech-i mânâsı Cenâb-ı Hakkın kudreti ve ilmi herşeyin fevkinde büyüktür; hiçbir şey daire-i ilminden çıkamaz, tasarruf-u kudretinden kaçamaz ve kurtulamaz. Ve korktuğumuz en büyük şeylerden daha büyüktür. (ve en çok buna layık O dur.)Demek haşri getirmekten ve bizi ademden kurtarmaktan ve saadet-i ebediyeyi vermekten daha büyüktür. Her acip ve tavr-ı aklın haricindeki(akıl edilebilecek olunan) herşeyden
daha büyüktür ki,
1 مَا خَلْقُكُمْ وَلاَ بَعْثُكُمْ إِلاَّ كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ (“Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, sadece tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir.” Lokman Sûresi, 31:28.
)
(bir çiçeği yaratmak bir baharı yaratmak gibidir. İsmi Hıfz ile o saklıdır ve saklı kalacakdır. Bir ses bile kainatta yok olmuyor. Yankı buluyor. Gezegenlerden ulaşamayanlara ulaşıp çarpıp dönüyor. Bir ses bile yok olmuyor çiçeğin çekirdeği gibi...)
âyetinin sarahat-i kat’iyesiyle, nev’i beşerin haşri ve neşri, birtek nefsin icadı kadar o kudrete kolay gelir. Bu mânâ itibarıyledir ki, darb-ı mesel hükmünde büyük musibetlere ve büyük maksatlara karşı, herkes “Allah büyüktür, Allah büyüktür” der, kendine tesellî ve kuvvet ve nokta-i istinat yapar.
Evet, nasıl ki Dokuzuncu Sözde, bu kelime iki arkadaşıyla bütün ibâdâtın fihristesi olan namazın çekirdekleri ve hülâsaları ve içinde ve tesbihatında tekrar ile namazın mânâsını takviye için Sübhânallah, Elhamdü lillâh, Allahu ekber üç muazzam hakikatlere ve insanın kâinatta gördüğü medar-ı hayret(Yüce Süphan'a Süphanallah), medar-ı şükran(Yüce Cemali'ne Elhamdülillah) ve medar-ı azamet ve kibriyâ(Sübhan ve Cemal i ile Kemali' ne Allah u Ekber), acip ve güzel ve büyük, pek çok fevkalâde şeylerden aldığı hayret ve lezzet ve heybetten neş’et eden suallerine pek kuvvetli cevap verdiği gibi, On Altıncı Sözün âhirinde izah edilen şu:
Nasıl bir nefer, bayramda bir müşir ile beraber huzur-u padişaha girer(askeri yürüyüş de tank süren on başı ile binbaşı aynı yolda seyr eder ve o seyirde padihaş ikisini de aynı mertebede karşılar); sair vakitte, zabitinin makamıyla onu tanır.(binbaşının yanında onbaşıyıda da tanır) Aynen öyle de, her adam hacda bir derece velîler gibi Cenâb-ı Hakkı Rabbû’l-Arz ve Rabbû’l-Âlemîn ünvanı ile tanımaya başlar. (veliler ile benim gibi avam kullar hacda aynı ibadeti lezzeti aynı tevecühü aynı nazarı aynel belki hakkal yakin alır.. )
ahirette terazide ağır basacak zikirlerden bunlar..
kişi arkadaşının dini üzerinedir.. kim kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin..
Ve o kibriya mertebeleri kalbine açıldıkça, ruhunu istilâ eden mükerrer ve hararetli hayret suallerine (tüm büyük görünenlere her tür vesveseye)yine Allahu ekber tekrarıyla umumuna cevap verdiği misillü, On Üçüncü Lemanın âhirinde izahı bulunan ki, şeytanların en ehemmiyetli desiselerini köküyle kesip cevab-ı kat’î veren yine Allahu ekber olduğu gibi, bizim âhiret hakkındaki suâlimize de kısa fakat kuvvetli cevap verdiği misillü, Elhamdû lillâh cümlesi dahi haşri ihtar edip ister.(hiç olur mu! zalim zülmüyle gidiyor. Zalimin Zülmünü Zalime kâr bırakmak Adil i Mutlak a zıtttır. Bu zıtlık İsmi Hıfz ın bir çekirdeği saklaması ve bir sesi kainata yayıp süreklilik vermesi gibidir... Öyle de amel defterleri açılacak ve hesaplar sorulacakdır.Zalim zulmünün karşılığıyla mükafatlandırılacaktır!İşte bu ahireti hatırlatır ve elhamdülillah dedirtir(tebilir.) ) Bize der: “Mânâm âhiretsiz olmaz.(Elhamdülillah.) Çünkü, ezelden ebede kadar her kimden ve her kime karşı bütün hamd ve şükür ona mahsustur,(bana verilen bir fincan çay a teşekkür edişim her kim olursa bile her zaman O 'na mahsustur...) ifade ettiğimden, bütün nimetlerin başı ve nimetleri hakikî nimet yapan ve bütün zîşuuru ademin hadsiz musibetlerinden kurtaran, yalnız saadet-i ebediye olabilir ve benim o küllî mânâma mukabele eder.”
Evet, her mü’min, namazlardan sonra, hergün hiç olmazsa yüz elliden ziyade (33 çarpı 5 eder 165 ki bu da yüz elliden ziyade)Elhamdü lillâh, Elhamdü lillâh şer’an demesi ve mânâsı da, ezelden ebede kadar bir hadsiz geniş hamd ve şükrü ifade etmesi, ancak ve ancak saadet-i ebediyenin ve Cennetin peşin bir fiyatı ve muaccel bir bahasıdır. Ve dünyanın kısa ve fâni elemlerle âlûde olan nimetlerine münhasır olmaz ve mahsus değil(Öyle olsa geçmiştekiler yok olur. Geçmiş gelecekden ümitsiz kalır. Manasızlık ve koca bir yok olur...); ve onlara da, ebedî nimetlere vesile olmaları cihetiyle bakar, şükreder.(sadece ahiret için bir tarladır dünya...Elhamdülillah ekiyoruz ezelden ebede hadsiz bir nimete şükrediyoruz...) Sübhânallah kelime-i kudsiyesi ise, Cenâb-ı Hakkı şerikten, kusurdan, noksaniyetten, zulümden, aczden, merhametsizlikten, ihtiyaçtan ve aldatmaktan ve kemâl ve cemâl ve celâline muhalif olan bütün kusurattan takdis ve tenzih etmek mânâsıyla, saadet-i ebediyeyi ve celâl ve cemâl ve kemâl-i saltanatının haşmetine medar olan dâr-ı âhireti ve ondaki Cenneti ihtar edip delâlet ve işaret eder.Yoksa, sâbıkan ispat edildiği gibi, saadet-i ebediye olmazsa, hem saltanatı, hem kemâli, hem celâl, hem cemâl, hem rahmeti, kusur ve noksan lekeleriyle lekedar olurlar(Cemal ile Kemal ismine ulaşıyoruz. Cemalin Gereği ismi Kemal'dir.).
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)