Selamün Aleyküm Aziz Kardeşlerim,

Üstad yalanın hiçbir yerde caiz olmadığını söylüyor. Halbuki biz üç yerde yalan söylemenin caiz olduğunu öğrenmiştik. Hatta Hendek savaşında yeni müslüman olan birine Efendimizin karşı tarafa asılsız haber uçurmak için görevlendirdiğini biliyoruz. Bu durum da üstadın aşağıdaki sözleri ile Efendimiz'in sünneti nasıl kabil-i tevfik olunabilir?

Sual: Bir maslahata binaen kizbin caiz olduğu söylenilmektedir. Öyle midir?

Cevab: Evet, kat'î ve zarurî bir maslahat için bir mesağ-ı şer'î vardır. Fakat hakikata bakılırsa, maslahat dedikleri şey bâtıl bir özürdür. Zira usûl-i şeriatta takarrur ettiği vechile, mazbut ve miktarı muayyen olmayan bir şey, hükümlere illet ve medar olamaz. Çünki mikdarı bir hadd altına alınmadığından sû'-i istimale uğrar. Maahaza bir şeyin zararı menfaatına galebe ederse, o şey mensuh ve gayr-ı muteber olur. Maslahat, o şeyi terketmekte olur. Evet âlemde görünen bu kadar inkılablar ve karışıklıklar, zararın özür telakki edilen maslahata galebe etmesine bir şahiddir. Fakat kinaye veya ta'riz suretiyle yani gayr-ı sarih bir kelime ile söylenilen yalan, kizbden sayılmaz.

Hülâsa: Yol ikidir: Ya sükût etmektir. Çünki söylenilen her sözün doğru olması lâzımdır. Veya sıdktır. Çünki İslâmiyetin esası, sıdktır. İmanın hassası, sıdktır. Bütün kemalâta îsal edici, sıdktır. Ahlâk-ı âliyenin hayatı, sıdktır. Terakkiyatın mihveri sıdktır. Âlem-i İslâm'ın nizamı, sıdktır. Nev'-i beşeri kâ'be-i kemalâta îsal eden, sıdktır. Ashab-ı Kiram'ı bütün insanlara tefevvuk ettiren sıdktır. Muhammed-i Hâşimî Aleyhissalâtü Vesselâm'ı meratib-i beşeriyenin en yükseğine çıkaran, sıdktır.



(İşarat-ül İ'caz - 82)