Cenab- Hak,zemin yüzünü bir nimet safrası suretinede yaratmıştır ve bütün nimetlerileri o safrada "Umulmadık yerlerden" bir tarzda o safraya diğdiği cihetle,Yüce Allah,yarattıklkarını terbiye edip besleme ve onları gözaeticilik vasfının mükemmelliği olan kemal-i rububiyetini ve kullarını beslemesi,koruması ve merhamet etmesi cihetiyle rahmaniyetini ve her bir mahlukta tecelli edip görünen merhamet ediciliği olah rahimiyetini o vaziyette sofra-i nimet olarak ifade ediyor.özellikle "Umulmadık yerlerden" ayeti sırrınca hem insanların hem hayvanların hem de bitkilerin bütün rızıkları "umulmadık yerlerden" veriliyor ve mahlukat nükemmelolarak besleniyor ve onlara çok güzel bakuılıyor ve de merhamet ediliyor.Alıntı:
Cenâb-ı Hakkın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Cenâb-ı Hak, zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde halk ettiği ve bütün envâ-ı nimeti o sofrada مِنْ حَيْثُ لاَ يَحْتَسِبُ bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle, kemâl-i Rububiyetini ve Rahmâniyet ve Rahîmiyetini o vaziyetle ifade ediyor. İnsanlar, gaflet perdesi altında ve esbab dairesinde, o vaziyetin ifade ettiği hakikati tam göremiyor, bazan unutuyor. Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman, birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. Sultan-ı Ezelînin ziyafetine davet edilmiş bir surette, akşama yakın "Buyurunuz" emrini bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubudiyetkârâne göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli Rahmâniyete karşı, vüs'atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele ediyorlar. Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i keramete iştirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar?(Yirmi Dokuzuncu Mektup )
İnsanlar ise,Allahtan uzaklaşıp nesislerinin arzularına dalarak duyarsız ve umursamaz bir hal alarak gaflet perdesi altında ve sebepler dairesinde,Allahın nimetlerinin ifade ettiği manaları tam göremiyor ve aldanıyor,bazen de nimetlerin sahibini unutuyor.Halbuki gafleti parçalamak ve gafletten hakka dönmek esas vezifesi iken insan aldanıyor ve unutuyor.Gafleti parçalayan tefekküre yapışamıyor ve gafletten kolay kurtulamıyor.
İşte ramazan-ı şerifteki oruç,ehl-i imanı,birden muntazam bir ordu hükmüne geçiriyor ve o ordunun konutanından gelen emirlerle hareket eder misüllü konutanını tanıyor ve ona inkıyat ediyor.Kuvvet,kudret ve hükümranlığının başlangıcı olmayan sultan-ı ezelinin ziyafetine davet edilmiş bir surette akşama yakın "Buyurunuz" emrini bekliyorlar gibi bir kulluk tavrı göstermeleri,o içten ve karşılıksız şevkat edici ve büyük ve haşmetli ve geniş merhamet ediciliğe karşı bol ve geniş ve büyük ve intizmlı bir kullukla ancak mukabele edebiliyor.İşte oruçla kul bu ubudiyete müşerref oluyor.Bu ulvi kuluğa,kerametli şerefe katılmayan insanlar insanlık ismine ve manasına layık olabilirler mi? Olamazlar .Öyleyse o şerefli ubudiyete oruçla katılmak insaniyetimizin ve fıtratımızın gereğidir.