Çünkü Bâkî yoluna sarf olunan herşey bir nevi bekaya mazhar olur.
Buna örnekler verebilirmiyiz?
Mesela ders esnasında bu cümleye nasıl diye soru sorulsa ne gibi örnekler verebiliriz?
Bu da sorulur mu demeyinnn...
Çünkü Bâkî yoluna sarf olunan herşey bir nevi bekaya mazhar olur.
Buna örnekler verebilirmiyiz?
Mesela ders esnasında bu cümleye nasıl diye soru sorulsa ne gibi örnekler verebiliriz?
Bu da sorulur mu demeyinnn...
Yâ Rab, garibem, bîkesem, zaîfem, nâtüvânem, alîlem, âcizem, ihtiyarem,
Bî-ihtiyarem, el-aman-gûyem, afv-cûyem, meded-hâhem, zidergâhet İlâhî!
Aziz kardeşim,
Evvela bu soru çok güzel bir soru. "Bu da sorulurmu" denilecek türden değil.
"Bâkî yoluna sarf olunan herşey bir nevi bekaya mazhar olur. " ifadesi çok derin ve geniş bir hakikattir. H.z. Üstad bu derin ve geniş hakikate bu cümleyle bir işaret etmiş fikrindeyim.
Ama bu cümlenin ifade ettiği manaya dair "Altıncı söz" tam bir ders olabilir. Oraya müracaat ederseniz göreceksiniz ki temsillerle bu hakikatin bir ucu beyan edilmiş.
Nasihat istersen ölüm yeter. evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır.
Ayrıca yine altıncı sözden istihrac ettiğim birkaç noktayı paylaşmak istiyorum.
Birinci olarak, Risale-i Nur'da nefis ve malını Cenab-ı Hakka satmanın ömür dakikalarını cennette sümbüller verecek tohumlar hükmüne tebdil edeceği beyan edilmiş.
İkincisi ise Cenab-ı Hakkın bize emaneten verdiği aza ve kalb ve akıl gibi nimetleri onun hesabına istimal etmek yani onları her an tesbih ettirmek, ibadet ettirmek ise cennette baki meyveler vereceğide muhakkaktır.
Üçüncüsü: Bu dünyada Cenab-ı Hakkın ilm-i muhit ve hıfzının eseri olarak her hal ve tavrın ve halimizin ve tavrımızın suretleri alınıp o levhalar baki kalacağını ve cennet ehli olan zatlar hoş ve güzel ve salih ameller ile Cenab-ı Hakk'a hizmet ve ubudiyetle doldurdukları bu güzel levhaları ve güzel nice levhaları seyredip mesrur olacaklarıda tafsilen başka risalelerde ders verilmiş.
İbarelerde yanlışlık varsa affınızı temenni ederim.
Nasihat istersen ölüm yeter. evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır.
Ayrıca fena ve zevalde yuvarlanan bu fani mevcudat;
eğer ruhsuz canlılar ise zeval ve firaklarıyla, ölmeleriyle ve çürüyüp dağılmalarıyla ademe gitmedikleri, zahiren yok olmalarıyla beraber ilmi çok vücutları hafızalarda kaydedilmek ve misali levhalarda işlenmek suretiyle semere verdiklerini Risale-i Nur ders veriyor.
eğer ruh sahibi iseler zaten bıraktıkları bedene mukabil ruhun baki kalacağı çeşitli risalelerde isbat edilmiş.
Nasihat istersen ölüm yeter. evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır.
Şu mes'ele münasebetiyle deriz: Ey insanlar! Fâni, kısa, faidesiz ömrünüzü; bâki, uzun, faideli, meyvedar yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin iktizasıdır, Bâki-i Hakikî'nin yoluna sarfediniz. Çünki Bâki'ye müteveccih olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur. Madem her insan gayet şiddetli bir surette uzun bir ömür ister, bekaya âşıktır ve madem bu fâni ömrü, bâki ömre tebdil eden bir çare var ve manen çok uzun bir ömür hükmüne geçirmek mümkündür. Elbette insaniyeti sukut etmemiş bir insan, o çareyi arayacak ve o imkânı bilfiile çevirmeye çalışacak ve tevfik-i hareket edecek. İşte o çare budur: Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. "Lillah, livechillah, lieclillah" rızası dairesinde hareket ediniz. O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.
(Lem'alar - 17)
Risale-i nur bir imtihan kitabıdır.
Davasına sadık olmayan insanların başarı ihtimali yoktur.
Bu konuda vermekte biraz tedirgin olsam da bir derece hayal ürünü bir misal vermek istiyorum. Bu temsili hayali bir bitkinin iki vaziyetinden iki hakikate işaret etmek için yazdım. Kardeşler tuhaf bulabilirler. Ama eğer kusurlu bir temsil dahi olsa Cenab-ı Hak’tan tefekküri bir ibadetin semeresi olarak kabul etmesini niyaz ederim.
Farz-ı muhal başında binlerce tohumunu taşımaya müstaid bir haşhaş bitkisinin başında şuuru bulunsa idi ve o bitkinin toprak altındaki kökleri aynı zamanda ayakları olsa idi ve bulunduğu yerden o ayaklarını çıkaracak yürüyecek kabiliyette olsa idi;
Eğer o yeni sümbüllenen bitki şuurunu ve vücudunu Halık-ı Hakîminin hesabına çalıştırsa ve O’nun emrine ve kanununa muti olup topraktan bittiği yerde sebatkarane ve ubudiyetkarane bir vaziyette dursa, Halık-ı Rahiminin esmasına ayinedarlık edip rüzgarın dokunmasıyla hadsiz nebatatın iştirak ettikleri velvele-i zikre dahil olsa, o vakit toprak perdesi arkasındaki Rahmet-i İlahiye aczine binaen imdadına gelecek ve o bitki neşv-ü nema bulup binlerce tohumları onun semere-i ömrü olacak. Daha sonra kuruyup zahiren çürümesiyle beraber binlerce tohumları onun hem amel defterleri hükmüne geçecek hem de kaybettiği bir vücuda bedel binlerce haşhaşı sümbüllenmek üzere toprağa ve Rahmet-i İlahiye’ye emanet bırakarak ile bir nevi bekaya mazhar olacak.
Ama toprakta sümbüllendikten sonra şuurunu ve vücudunu Halık-ı Hakîminin hesabına çalıştırmasa ve ateş böceğinin kafa feneri hükmündeki şuuruna itimad edip gezmek için nefis hesabına, gençlik ve tazelik hevesiyle ayakları olan o köklerini topraktan çıkarsa ve Rahmet-i İlahiye’den intisabını kesse, o vakit o vücudun ihtiyacatını kendi başıyle karşılayamayıp, o yüke dayanamayıp olgunlaşmadan kuruyup, tefessüh edip semeresiz fena bulacaktır.
Bunun gibi insan ömrünün dakikalarını Allah hesabına sarf ederse bu dakikalar ahiret alemlerinde sümbüllenecek semeradar birer tohum olacaktır. Aksi takdirde o insan cehennem odunu olup bu almden semeresiz çekip gidecektir.
Nasihat istersen ölüm yeter. evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır.
(Aynı temsilde bir kaç değişiklik yaptım. Lütfen bunu dikkate alınız.)
Farz-ı muhal başında binlerce tohumunu taşımaya müstaid bir haşhaş bitkisinin başında ayrıca şuuru bulunsa idi ve o bitkinin toprak altındaki kökleri aynı zamanda ayakları olsa idi ve bulunduğu yerden o ayaklarını çıkararak yürüyecek kabiliyette olsa idi;
Eğer o yeni sümbüllenen bitki şuurunu ve vücudunu Halık-ı Hakîminin hesabına çalıştırsa ve O’nun emrine ve kanununa muti olup topraktan bittiği yerde sebatkarane ve ubudiyetkarane ve kanaatkarane bir vaziyette dursa, Halık-ı Rahiminin esmasına ayinedarlık edip rüzgarın dokunmasıyla hadsiz nebatatın iştirak ettikleri velvele-i zikre dahil olsa, o vakit toprak perdesi arkasındaki Rahmet-i İlahiye aczine binaen imdadına gelecek ve o bitki neşv-ü nema bulup binlerce tohumları onun semere-i ömrü olacak. Daha sonra kuruyup zahiren çürümesiyle beraber binlerce tohumları onun hem amel defterleri hükmüne geçecek hem de kaybettiği bir vücuda bedel binlerce haşhaşı sümbüllenmek üzere toprağa ve Rahmet-i İlahiye’ye emanet bırakarak ile bir nevi bekaya mazhar olacak.
Ama toprakta sümbüllendikten sonra şuurunu ve vücudunu Halık-ı Hakîminin hesabına çalıştırmasa ve onun kanununa tabi olmayıp ateş böceğinin kafa fenerine benzer o nakıs şuuruna itimad edip gezmek için ayakları olan o köklerini topraktan çıkarsa ve Rahmet-i İlahiye’den intisabını kesse, o vakit o vücudun ihtiyacatını kendi başıyle karşılayamayıp, o yüke dayanamayıp olgunlaşmadan kuruyup, tefessüh edip semeresiz fena bulacaktır.
Bunun gibi insan ömrünün dakikalarını Allah hesabına sarf ederse bu dakikalar ahiret alemlerinde sümbüllenecek semeradar birer tohum olacaktır. Aksi takdirde o insan cehennem odunu olup bu almden semeresiz çekip gidecektir.
Nasihat istersen ölüm yeter. evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve ahiretine ciddi çalışır.
altincı sözle onbirinci sözü ve 23. sözü okumayı tavsiye ederim.
çok güzel açıklıyor.baki yoluna nasıl sarfedileceğini..
iman insanı insan eder, belki sultan eder..
Allah razı olsun ...
Mum kardeş biz de anca öyle diyebildik..
Allah razı olsun vahdet abiden çok güzel açılımlar oldu..Artık bu soru daha rahatlıkla cevaplanabilir...
Yâ Rab, garibem, bîkesem, zaîfem, nâtüvânem, alîlem, âcizem, ihtiyarem,
Bî-ihtiyarem, el-aman-gûyem, afv-cûyem, meded-hâhem, zidergâhet İlâhî!
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)
![]() |
RisaleForum grubuna abone ol |
Bu grubu ziyaret et |