Ayetü'l-Kübra
Kâinattan Hâlıkını Soran Bir Seyyahın Müşahedatıdır.
Bu Seyyahın şu seyahatindeki müşahedelerinde ona dürbün olan en bariz hususiyetleri neler olabilir?
Ayetü'l-Kübra
Kâinattan Hâlıkını Soran Bir Seyyahın Müşahedatıdır.
Bu Seyyahın şu seyahatindeki müşahedelerinde ona dürbün olan en bariz hususiyetleri neler olabilir?
Misal:
Evet, bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen herbir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki:
- gözünü açıp baktıkça
Konu Cennetâsâ tarafından (23.07.08 Saat 22:39 ) değiştirilmiştir.
en başta göklerin nur yaldızıyla yazılan güzel yüzü görünür. "Bana bak, aradığını sana bildireceğim" der. O da bakar, görür ki:
- bakar,
- görür ki:
Sonra, dünyaya gelen o yolcu adama ve misafire, cevv-i sema denilen ve mahşer-i acâip olan feza, gürültüyle konuşarak bağırıyor: "Bana bak, merakla aradığını ve seni buraya gönderini benimle bilebilir ve bulabilirsin" der. O misafir, onun ekşi, fakat merhametli yüzüne bakar; müthiş, fakat müjdeli gürültüsünü dinler, görür ki:
- merakla aradığını
- dinler,
Sonra gözünü çeker, aklına bakar, kendi kendine der ki:
- aklına bakar,
- kendi kendine der
Hem o meraklı yolcu kendi aklına der:
- meraklı
- kendi aklına der
Şimdilik bu kadar..
İnşaallah, okurken altını çizerek rast geldiklerimizi buradan paylaşacağız..
Sükunetle, sırayla okuyarak, hakikatleri fehmederiz inşaallah..
Saat 1: 00 den sonra devam edeceğiz inşaallah..
Atladığımız, gözden kaçan yerler olursa işaret edilmesini bilhassa rica ederiz..
Dikkatimizi çeken bir kaç mühim nokta:
- Bu ehemmiyetli risalenin, herkes her bir meselesini anlamaz. Fakat hissesiz de kalmaz.
- Ben kendi müşahedatımı kendi fehmime göre ve kendim için yazdım. Sair kitaplar gibi başkalarının fehmine ve telâkkisine göre yazmadım.
- İsm-i âzam cilvesiyle tevhid-i hakiki âzamî bir surette yazıldığından, meseleleri hem gayet geniş, hem gayet derin ve bazen çok uzun olduğundan, herkes birden ihata edemez.
- Ekser meselelerinin her birisinin pek çok delilleri ve hüccetleri bulunduğundan, bazen on, bazen yirmi delili bir tek bürhan yapmak cihetiyle mesele uzunlaşır; kısa fehimler kavramaz.
- bu risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki, İmam-ı Ali (r.a.) kerâmât-ı gaybiyesinde bu risaleye, "Ayet-i Kübrâ" ve "Asâ-yı Mûsâ" namlarını vermiş Risale-i Nur'un risaleleri içinde buna hususî bakıp, nazar-ı dikkati celbetmiş.
- Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek ihtiyaç var ki öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler.
- Evet, fıtraten daimî bir hayat ve ebedî yaşamak isteyen ve hadsiz emelleri ve nihayetsiz elemleri bulunan bîçare insana, elbette o hayat-ı ebediyenin üssü'l-esası ve anahtarı olan iman-ı billâh ve mârifetullah ve vesilelerinden başka olan şeyler ve kemâlâtlar o insana nisbeten aşağıdır. Belki çoğunun kıymetleri yoktur.
Bir yerde:
Bana tam tevafuk eden tam hissedebilir. Yoksa tam zevk edemez...
Şualar | Dördüncü Şuâ | 58
Buyurmuşya Üstadımız r.a..Belki ona tam tevafuk etmenin sırrı şudur diye hatırımıza geldi..
"Benim Hâlık-ı Rahîmim, o tecridi benim hakkımda bir azîm rahmete çevirdi. Zihnimi sâfi bırakıp, gıll ü gıştan âzâde olarak, Kur’ân-ı Hakîmin feyzini, olduğu gibialmaya vesile etti." 13. mekt
Sonra, o seyahat-i fikriyeye alışan o mütefekkir misafire, küre-i arz lisan-ı hâliyle diyor ki: "Gökte, fezada, havada ne geziyorsun? Gel, ben sana aradığını tanıttıracağım. Gördüğüm vazifelerime bak ve sayfalarımı oku."
- seyahat-i fikriye
- mütefekkir misafir
- sayfalarımı oku.
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)