"İnsan, çendan bütün esmâya mazhar ve bütün kemâlâta müstaiddir; lâkin, iktidarı cüzî, ihtiyârı cüzî, istidadı muhtelif, arzuları mütefâvit olduğu halde, binler perdeler, berzahlar içinde hakikati taharrî eder.
Onun için, hakikatin keşfinde ve hakkın şuhudunda berzahlar ortaya düşüyor. Bâzılar berzahtan geçemiyorlar.
Kabiliyetler başka başka oluyor. Bâzıların kabiliyeti bâzı erkân-ı imâniyenin inkişafına menşe' olamıyor.
Hem, esmânın cilvelerinin renkleri, mazhara göre tenevvü' ediyor, ayrı ayrı oluyor. Bâzı mazhar olan zât, bir ismin tam cilvesine medâr olamıyor. Hem, külliyet ve cüz'iyet ve zılliyet ve asliyet itibâriyle, cilve-i esmâ, başka başka sûret alıyor. Bâzı istidad cüz'iyetten geçemiyor ve gölgeden çıkamıyor. Ve istidada göre, bâzan bir isim gâlip oluyor, yalnız kendi hükmünü icrâ ediyor, o istidadda onun hükmü hükümran oluyor." Said Nursi
DÖRDÜNCÜ REMİZ
Çok yerlerde dediğimiz gibi, bir padişahın sultan, halife, hâkim, kumandan gibi muhtelif ünvanlar ve sıfatlardan neş'et eden muhtelif ayrı ayrı devâir-i teşkilâtı olduğu gibi, Cenâb-ı Hakkın Esmâ-i Hüsnâsının had ve hesaba gelmez türlü türlü tecelliyâtı vardır.
Mahlûkatın tenevvüleri ve ihtilâfları, o tecelliyâtın tenevvülerinden ileri geliyor.
İşte, her kemal ve cemal sahibi, fıtraten cemal ve kemâlini görmek ve göstermek istemesi sırrınca, o muhtelif esmâ dahi, daimî ve sermedî oldukları için, daimî bir surette Zât-ı Akdes hesabına tezahür isterler.
Yani nakışlarını görmek isterler.
Yani, kendi nakışlarının aynalarında cilve-i cemallerini ve in'ikâs-ı kemallerini görmek ve göstermek isterler.
Yani, kâinat kitab-ı kebîrini ve mevcudatın muhtelif mektubatını ânen feânen tazelendirmek,
yani yeniden yeniye mânidar yazmak,
yani birtek sayfada ayrı ayrı binler mektubatı yazmak ve
herbir mektubu Zât-ı Mukaddes ve Müsemmâ-yı Akdesin nazar-ı şuhuduna izhar etmekle beraber,
bütün zîşuurun nazar-ı mütalâasına göstermek ve okutturmak iktiza ederler.
Bu hakikate işaret eden şu hakikatli şiire bak:
Kitab-ı âlemin yaprakları, envâ-ı nâmâdud,
Huruf ile kelimâtı dahi efrâd-ı nâmahdud.
Yazılmış destgâh-ı Levh-i Mahfuz-u hakikatte,
Mücessem lâfz-ı mânidardır âlemde her mevcud.
-1-
1- Kâinatın satırlarını dikkatle mütalâa et. Zira onlar, Mele-i Âlâdan sana gönderilmiş mektuplardır.
24.mektup
iman insanı insan eder, belki sultan eder..
Bilmek önemli değil çalışması önemli. Bu da şöyle olur:
"insanın mahiyetine, kudretten ehemmiyetli cihazât ve kaderden kıymetli programlar tevdî edilmiş.
Eğer insan, şu dar âlem-i arzîde, hayat-ı dünyeviye toprağı altında, o cihazât-ı mâneviyesini nefsin hevesâtına sarf etse, bozulan çekirdek gibi, bir cüz'î telezzüz için, kısa bir ömürde, dar bir yerde ve sıkıntılı bir halde çürüyüp tefessüh ederek, mesuliyet-i mâneviyeyi bedbaht ruhuna yüklenecek, şu dünyadan göçüp gidecektir.
Eğer o istidad çekirdeğini İslâmiyet suyu ile, imânın ziyâsıyla, ubûdiyet toprağı altında terbiye ederek evâmir-i Kur'âniyeyi imtisâl edip, cihazât-ı mâneviyesini hakiki gâyelerine tevcih etse, elbette âlem-i misâl ve berzahta dal ve budak verecek ve âlem-i âhiret ve Cennette hadsiz kemâlât ve nimetlere medâr olacak bir şecere-i bâkiyenin ve bir hakikat-i dâimenin cihazâtına câmi' kıymettar bir çekirdek ve revnaktar bir makine ve bu şecere-i kâinatın mübârek ve münevver bir meyvesi olacaktır." Said Nursi
İnsan cismen küçük, zaîf ve âciz olmakla beraber, hayvanattan addedildiği halde, pek yüksek bir ruhu taşıyor ve pek büyük bir istidada mâliktir ve hasredilmeyecek derecede meyilleri vardır ve gayr-ı mütenahî emeller sahibidir ve addedilemez fikirleri vardır ve gayr-ı mahdud şeheviye ve gazabiye gibi kuvveleri vardır ve öyle acaib bir yaratılışı vardır ki, sanki bütün enva' ve âlemlere fihriste olarak yaratılmıştır.
İşte böyle bir insanın o yüksek ruhunu inbisat ettiren, ibadettir; istidadlarını inkişaf ettiren, ibadettir; meyillerini temyiz ve tenzih ettiren, ibadettir; emellerini tahakkuk ettiren ibadettir; fikirlerini tevsi' ve intizam altına alan, ibadettir; şeheviye ve gazabiye kuvvelerini hadd altına alan, ibadettir; zahirî ve bâtınî uzuvlarını ve duygularını kirleten tabiat paslarını izale eden, ibadettir; insanı mukadder olan kemalâtına yetiştiren, ibadettir; abd ile Mabud arasında en yüksek ve en latif olan nisbet, ancak ibadettir. Evet kemalât-ı beşeriyenin en yükseği, şu nisbet ve münasebettir.
(İşarat-ül İ'caz - 85)
Risale-i nur bir imtihan kitabıdır.
Davasına sadık olmayan insanların başarı ihtimali yoktur.
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)