“Def’i mefasid, celb-i menafi’den evladır.»ne demektir..!?
Printable View
“Def’i mefasid, celb-i menafi’den evladır.»ne demektir..!?
eve ek kat cıkacağına bodrumdaki çatlağı tamir et demek gibi.
Bu mektup gayet ehemmiyetlidir.
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bugünlerde, Kur’ân-ı Hakîmin nazarında, imandan sonra en ziyade esas tutulan takvâ ve amel-i salih esaslarını düşündüm.
Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır.
Her zaman def-i şer, celb-i nef’a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve câzibedar hevesat zamanında bu takvâ olan def-i mefasid ve terk-i kebair üssü’l-esas olup büyük bir rüçhaniyet kesb etmiş.
Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takvâ bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i salihin ihlâsla muvaffakiyeti pek azdır.
Hem, az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.
Hem, takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü, bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var.
Takvâ, böyle zamanlarda, binler günahın tehâcümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a’mâl-i salihadır.
Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir.
Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtiamiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takvayla ve niyet-i içtinabla yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir.
Malûmdur ki, bir adamın bir günde harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lâzım gelirken; şimdi, binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek harikadır.
Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mu’cizevâri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.
Kastamonu Lâhikası | ( 103 )
BİRİNCİSİ
Nasıl ki kışta, fırtınaların şiddetli olduğu bir vakitte, dar delikler dahi seddedilir; yeni kapıları açmak, hiçbir cihetle kâr-ı akıl değil. Hem, nasıl ki büyük bir selin hücumunda, tâmir için duvarlarda delikler açmak gark olmaya vesîledir. Öyle de, şu münkerât zamanında ve âdât-ı ecânibin istilâsı ânında ve bid'aların kesreti vaktinde ve dalâletin tahribâtı hengâmında, içtihad nâmiyle, kasr-ı İslâmiyet'ten yeni kapılar açıp duvarlarından muharriplerin girmesine vesîle olacak delikler açmak, İslâmiyet'e cinâyettir.
Namaz için ön şart temizliktir.Necasetten temizlenmemiş bir yerde namaz kılınmaz.Önce namaz ibadeti için namazı ifsad edici şartları ortadan kaldırmak evladır.
Hayırdan daha önemli olan eğer varsa o hayrı ifsad edici durumları gidermek gerekir.
Üstad özellikle bu zamanda öncelkle ifsadatın def edilmesini sonra hayırların işlenmesinin öncelenmesini söylemiştir.
şer ve hayırlar bu zamanda karışmışmıdır..!?
nasıl tefrik edilir?!
İfsat edici şeyler tahrip nevinden olduğu için ve tahrip de kolay olduğu için hayıra giderken karşımızda şer ve ifsat edici şeyler çıkması söz konusu ise; onları terk adına hayrı da o an itibari ile bir kenara bırakmak lazım. Ki şerri def etmek de bir hayırdır. Hatta bir takva iklimidir de.
Pirince giderken, evdeki bulgurdan da olmak gibi bir şey.
şer cüzi olduğu halde tesir etmesi çabuk olduğu için def-i şer menfaate racih geliyor...
iki şey arasında kaldınız diyelim. Menfaatiniz de var... ancak ortaya bir şer de çıkabilir...öncelikle menfaati elde etmeye değil şer olanı def etmeye çalışmak gerekiyor...
fitneyi,bozgunculuğu kaldırmak,daha önemlidir.
ya aklıma bir örnek geliyor lakin doğru olup olmadığını siz kardeşlerime havale ediyorum...
mesela kız-erkek ilişkisi arasında bir menfaat söz konusudur. belki bir yalnızlık giderme belki vs gibi avuntu vs menfaat var... lakin şer de var ki harama girme tehlikesi var...günaha girme tehlikesi var...
aynı durum içinde bir çeşit menfaatte var...zarar da var...
şer olanın def edilmesi lazımdır diye bir misal geliyor aklıma ama verdiğim misalin doğruluğundan emin değilim...
bu ve buna benzer durumlarda olabilir...