+ Konu Cevaplama Paneli
1. Sayfa - Toplam 2 Sayfa var 1 2 SonuncuSonuncu
Gösterilen sonuçlar: 1 ile 10 ve 12

Konu: Ulvi Hislerin Tatmini

  1. #1
    Ehil Üye Ehl-i telvin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    2.269

    Standart Ulvi Hislerin Tatmini

    ------Onikinci Söz Üçüncü Esas'tan------


    Ammâ hikmet-i Kur'âniye ise, nokta-i istinâdı, kuvvete bedel "hakkı" kabul eder. Gâyede menfaate bedel "fazîlet ve rızâ-i İlâhîyi" kabul eder. Hayatta düstur-u cidâl yerine "düstur-u teâvünü" esas tutar. Cemaatlerin râbıtalarında unsuriyet, milliyet yerine "râbıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî" kabul eder. Gâyâtı, hevesât-ı nefsâniyenin tecavüzâtına sed çekip ruhu maâliyâta teşvik ve hissiyât-ı ulviyesini tatmin eder ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan eder.

    ---------------------------
    Sual:
    Hissiyatı Ulviye ne demektir?Tatmininden kasıt lezzeti ruhiye midir?

  2. #2
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    Ruhun ulvi hissinin tatminidir.

    ruhun aldığı lezzet.ruh zikri ilahiyle bir lezzet alır,işte bu onun ulvi hissinin tatminidir.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

  3. #3
    Gayyur nur_mütefekkiri - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    101

    Standart

    İnsanda derc edilen ulvi hislerin tatmini kanaatimce aşağıdaki ifadelerde tafsilatlı bir şekilde beyan edilmiştir. Yani "Ahsen‑i takvîm" sırrının anlaşılmasıyla bu hisler tatmin olur.


    BEŞİNCİ NÜKTE :

    İnsan, şu dünyaya bir me'mur ve misafir olarak gönderilmiş, çok ehemmiyetli istidat ona verilmiş. Ve o istidadata göre ehemmiyetli vazifeler tevdi edilmiş. Ve insanı, o gayeye ve o vazifelere çalıştırmak için, şiddetli teşvikler ve dehşetli tehditler edilmiş. Başka yerde îzah ettiğimiz vazife‑i insâniyyetin ve ubûdiyyetin esâsâtını şurada icmâl edeceğiz. Tâ ki, "Ahsen‑i takvîm" sırrı anlaşılsın.

    İşte insan, şu kâinata geldikten sonra "İki cihet ile" ubûdiyyeti var: Bir ciheti; gaibâne bir surette bir ubûdiyyeti, bir tefekkürü var. Diğeri; hâzırane, muhataba suretinde bir ubûdiyyeti, bir münâcatı vardır.

    Birinci Vecih şudur ki: Kâinatta görünen saltanat‑ı rubûbiyyeti, itaatkârane tasdik edip kemalâtına ve mehâsinine hayretkârane nezaretidir.

    Sonra, Esmâ‑i Kudsiyye‑i İlâhiyyenin nukuşlarından ibaret olan bedi' san'atları, birbirinin nazar‑ı ibretlerine gösterip dellâllık ve ilâncılıktır.

    Sonra, herbiri birer gizli hazine‑i mâneviyye hükmünde olan Esma‑i Rabbâniyyenin cevherlerini idrâk terazisiyle tartmak, kalbin kıymet-şinaslığı ile takdirkârane kıymet vermektir.

    Sonra kalem‑i kudretin mektûbâtı hükmünde olan mevcudat sahifelerini, arz ve sema yapraklarını mütâlâa edip hayretkârane tefekkürdür.

    Sonra, şu mevcudattaki zînetleri ve lâtif san'atları istihsankârane temaşa etmekle onların Fâtır‑ı Zülcemâl'inin mârifetine muhabbet etmek ve onların Sâni‑i Zülkemâl'inin huzuruna çıkmağa ve iltifatına mazhar olmaya bir iştiyaktır.

    Dördüncü Fıkra: ibâresidir. Meâli şudur ki: Sâni'-i Zülcelâlin âlem-i ekberdeki san'atı o derece mânidardır ki; o san’at, bir kitap sûretinde tezahür edip, kâinatı bir kitab-ı kebîr hükmüne getirdiğinden, akl-ı beşer, hakikî fenn-i hikmet kütüphanesini ondan aldı ve ona göre yazdı. Ve o kitab-ı hikmet, o derece hakikatla bağlı ve hakikattan meded alıyor ki, Büyük Kitab-ı Mübîn'in bir nüshası olan Kur'an-ı Hakîm şeklinde ilân edildi. Hem nasılki kâinattaki san'atı, kemâl-i intizamından kitap şekline girdi; insandaki sıbgatı ve nakş-ı hikmeti dahi, hitab çiçeğini açtı. Yâni o san'at, o derece mânidar ve hassas ve güzeldir ki; o makine-i zîhayattaki cihâzâtı, fonoğraf gibi nutka geldi, söylettirdi. Ve öyle bir ahsen-i takvim içinde bir sıbga-i Rabbaniye vermiş ki; o maddî, cismanî, câmid kafada; mânevî, gaybî, hayatdar olan beyan ve hitab çiçeği açıldı.Ve o insan kafasındaki kabiliyet-i nutk ve beyana, o derece ulvî cihâzat ve istidat verdi ki; Sultan-ı Ezelî'ye muhatab olacak bir makamda inkişaf ettirdi; terakki verdi. Yâni fıtrat-ı insaniyedeki sıbgat-ı Rabbaniye, hitab-ı İlâhî çiçeğini açtı.

    Mektubat ...




    ----------
    selam ile...
    "Allah'ın hesabına kâinata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir. Eğer gafletle esbab hesabına bakarsa, ilim zannettiği şey de cehl olur."


  4. #4
    Gayyur nur_mütefekkiri - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2008
    Bulunduğu yer
    İstanbul
    Mesajlar
    101

    Standart

    Aşağıdaki vazifeleri yaptığımız ölçüde ulvi hislerimiz tatmin olacaktır...


    İkinci Vecih, huzur ve hitap makamıdır ki; eserden müessire geçer, görür ki: Bir Sâni‑i Zülcelâl, kendi san'atının mu'cizeleri ile kendini tanıttırmak ve bildirmek ister. O da îman ile mârifet ile mukabele eder.

    Sonra görür ki: Bir Rabb‑ı Rahîm, rahmetinin güzel meyveleriyle kendini sevdirmek ister. O da O'na hasr‑ı muhabbetle, tahsis‑i taabbüdle kendini O'na sevdirir.

    Sonra görüyor ki: Bir Mün'im‑i Kerîm, maddî ve mânevî ni'metlerin lezizleriyle onu perverde ediyor. O da ona mukabil; fiiliyle, hâliyle, kaliyle, hattâ elinden gelse bütün hâsseleri ile, cihâzâtı ile şükür ve hamd ü senâ eder.

    Sonra görüyor ki: Bir Celîl‑i Cemîl, şu mevcudâtın âyinelerinde kibriyâ ve kemâlini ve celâl ve cemâlini izhar edip nazar‑ı dikkati celbediyor. O da ona mukabil: "Allahü Ekber, Sübhânallah" deyip, mahviyyet içinde hayret ve muhabbet ile secde eder.

    Sonra görüyor ki: Bir Ganiyy‑i Mutlak, bir sehavet‑i mutlak içinde nihayetsiz servetini, hazinelerini gösteriyor. O da ona mukabil, tâzim ve sena içinde kemal‑i iftikar ile sual eder ve ister.

    Sonra görüyor ki: O Fâtır‑ı Zülcelâl, yeryüzünü bir sergi hükmünde yapmış. Bütün antika san'atlarını orada teşhir ediyor. O da ona mukabil: "Mâşâallah" diyerek takdir ile, "Bârekâllah" diyerek tahsin ile, "Sübhânallah" diyerek hayret ile, "Allahü Ekber" diyerek istihsan ile mukabele eder.

    Sonra görüyor ki: Bir Vâhid‑i Ehad, şu kâinat sarayında taklid edilmez sikkeleriyle, O'na mahsus hâtemleriyle, O'na münhasır turralariyle, O'na has fermanlariyle bütün mevcudâta damga‑i Vahdet koyuyor. Ve tevhîdin âyâtını nakşediyor. Ve âfâk‑ı âlemin aktârında Vahdâniyyetin bayrağını dikiyor. Ve Rubûbiyyetini ilân ediyor. O da ona mukabil; tasdik ile, îman ile, tevhîd ile, iz’an ile şehadet ile ubûdiyyet ile mukabele eder.

    İşte bu çeşit ibâdât ve tefekkürâtla hakikî insan olur. Ahsen‑i takvimde olduğunu gösterir. İmanın yümniyle emanete lâyık, emîn bir halife‑i arz olur.



    ----------
    selam ile...
    "Allah'ın hesabına kâinata bakan adam her ne müşahede ederse ilimdir. Eğer gafletle esbab hesabına bakarsa, ilim zannettiği şey de cehl olur."


  5. #5
    Pürheves Ahmet13 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Mesajlar
    176

    Standart

    ulvı hıs sadece zıkrı ılahımıdır?Baska seeylerde buna gırrmez mı?

  6. #6
    Biz
    Biz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
    Yasaklı Üye Biz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    1.668

    Standart

    Alıntı natuvan Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
    ------Onikinci Söz Üçüncü Esas'tan------


    ruhu maâliyâta teşvik ve hissiyât-ı ulviyesini tatmin eder ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan eder.

    ---------------------------
    Sual:
    Hissiyatı Ulviye ne demektir?Tatmininden kasıt lezzeti ruhiye midir?
    "ruhun dört havassı olan "irade, zihin, his, lâtife-i Rabbaniye" her birinin bir gayetü'l-gâyâtı var:
    İradenin ibadetullahtır. Zihnin, mârifetullahtır. Hissin, muhabbetullahtır. Lâtifenin, müşahedetullahtır. Takvâ denilen ibadet-i kâmile, dördünü tazammun eder. Şeriat, şunları hem tenmiye, hem tehzip, hem bu gayetü'l-gâyâta sevk eder." İşte ruh bu unsurlar ve onların kullanım yerleri ile lezet alır.

  7. #7
    Biz
    Biz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
    Yasaklı Üye Biz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    1.668

    Standart

    "Cenâb-ı Hak celîl ulûhiyetiyle, cemîl rahmetiyle, kebîr rubûbiyetiyle, kerîm re'fetiyle, azîm kudretiyle, latîf hikmetiyle, şu küçük insanın vücudunu bu kadar havâss ve hissiyât ile, bu derece cevârih ve cihazât ile ve muhtelif âzâ ve âlât ile ve mütenevvi' letâif ve mâneviyât ile teçhiz ve tezyin etmiştir ki, tâ mütenevvi' ve pekçok âlât ile, hadsiz enva-ı nimetini, aksâm-ı ihsanâtını, tabakât-ı rahmetini o insana ihsâs etsin, bildirsin, tattırsın, tanıttırsın. Hem, tâ bin bir esmâsının hadsiz enva-ı tecelliyâtlarını, insana o âlât ile bildirsin, tattırsın, sevdirsin. Ve o insandaki pek kesretli âlât ve cihazâtın herbirisinin ayrı ayrı hizmeti, ubûdiyeti olduğu gibi, ayrı ayrı lezzeti, elemi, vazifesi ve mükâfatı vardır.

    Meselâ, göz sûretlerdeki güzellikleri ve âlem-i mubsırâtta güzel mu'cizât-ı kudretin envaını temâşâ eder. Vazifesi, nazar-ı ibretle Sâniine şükrandır. Nazara mahsus lezzet ve elem mâlûmdur, tarife hâcet yok.

    Meselâ, kulak sadâların envalarını, latîf nağmelerini ve mesmûât âleminde Cenâb-ı Hakkın letâif-i rahmetini hisseder. Ayrı bir ubûdiyet, ayrı bir lezzet, ayrı da bir mükâfatı var.

    Meselâ, kuvve-i şâmme kokular tâifesindeki letâif-i rahmeti hisseder. Kendine mahsus bir vazife-i şükrâniyesi, bir lezzeti vardır. Elbette, mükâfatı dahi vardır. Meselâ, dildeki kuvve-i zâika bütün mat'umâtın ezvâkını anlamakla, gayet mütenevvi' bir şükr-ü mânevî ile vazife görür.

    Ve hâkezâ, bütün cihazât-ı insaniyenin ve kalb ve akıl ve ruh gibi büyük ve mühim letâifin böyle ayrı ayrı vazifeleri, lezzetleri ve elemleri vardır.

    İşte, Cenâb-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, bu insanda istihdam ettiği bu cihazâtın, elbette herbirerlerine lâyık ücretlerini verecektir. O müteaddit enva-ı muhabbetin sâbıkan beyân edilen dünyadaki muaccel neticelerini herkes vicdan ile hisseder. Ve bir hads-i sâdık ile ispat edilir."

  8. #8
    Biz
    Biz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
    Yasaklı Üye Biz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    1.668

    Standart

    Ey arkadaş! Bütün lezzetler imanda olduğu gibi, bütün elemler de dalalettedir. Bunun izahı ise:

    Bir şahıs, kudret-i Ezeliye tarafından, adem zulümatından şu korkunç dünya sahrasına atılırken gözünü açar, bakar. Bir lütuf beklediği zaman, birden bire, düşmanlar gibi, hastalıklar, elemler, belalar hücum etmeye başlarlar. Bir medet, bir yardım için müsterhimane tabiata ve anasıra baktığı vakit, kasavet-i kalble, merhametsizikle karşılaşır. Ecram-ı semaviyeden istimdat etmek üzere başını havaya kaldırır. O ecram, atom bombaları gibi dehşetli ve heybetli halleriyle gözüne görünür. Hemen gözünü yumar, başını eğer, düşünmeye başlar. Bakar ki, hayati hacetleri bağırıp çağırmaya başlarlar. Bütün bütün tevahhuş ederek hemen kulaklarını tıkar, vicdanına iltica eder.

    Bakar ki, vicdanı, binler amal (emeller) ve emani ile dolu gürültülerinden cinnet getirecek bir hale gelir. Acaba, hiçbir cihetten hiçbir teselli çaresini bulamayan o zavallı şahıs, mebde ile meadı, Sani ile haşri itikad etmezse, onun o vaziyetinden Cehennem daha serin olmaz mı?

    Evet, o biçare, havf ve heybetten, acz ve ra'şetten, vahşet ve gönül darlığından, yetimlikle meyusiyetten mürekkep bir vaziyet içinde olup, kudretine bakar; kudreti aciz ve nakıs. Hacetlerine bakar; def edilecek bir durumda değildir. Çağırıp yardım istese, yardımına gelen yok. Her şeyi düşman, her şeyi garip görür. Dünyaya geldiğine bin defa nedamet eder, lanet okur.

    Fakat o şahsın, sırat-ı müstakime girmekle kalbi ve ruhu nur-u imanla ışıklanırsa, o zulmetli evvelki vaziyeti nurani bir halete inkılap eder.

    Şöyle ki:

    O şahıs, hücum eden belaları, musibetleri gördüğü zaman, Cenab-ı Hakka istinad eder, müsterih olur.

    Yine o şahıs, ebede kadar uzanıp giden emellerini, istidatlarını düşündüğü zaman, saadet-i ebediyeyi tasavvur eder. O saadet-i ebediyenin maü'l-hayatından bir yudum içer, kalbindeki emellerini teskin eder.

    Yine o şahıs, başını kaldırıp semaya ve etrafa bakar, herşeyle ünsiyet peyda eder.

    Yine o şahıs, semadaki ecrama bakar; hareketlerinden dehşet değil, ünsiyet ve emniyet peyda eder ve onların o hareketlerini ibret ve hayretle tefekkür eder.

    Yine o şahıs, ecram-ı ulviye ile öyle bir kesb-i muarefe eder ki, hangi bir cirme bakarsa baksın, o cirmlerden "Ey arkadaş, bizden tevahhuş etme.

    Hareketlerimizden korkma. Hepimiz bir Halıkın memurlarıyız" diye, me'nus ve emniyet verici sesleri kalben işitmeye başlar.

    Hülasa: O şahıs, evvelki vaziyetinde, vicdanındaki o dehşetli ve vahşetli ve korkunç alam-ı şedideden kurtulmak için, tesellilerle hissini iptal ve sarhoşlukla o halleri unutmak ister. İkinci haletinde ise, ruhunda yüksek lezzetleri ve saadetleri hisseder; kalbini ikaz, vicdanını tahrik edip ruhunu ihsas ettikçe o saadetler ziyadeleşir ve ona manevi cennetlerin kapıları açılır."

  9. #9
    Pürheves Ahmet13 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Mesajlar
    176

    Standart

    ulvı hıs sadece zıkrı ılahımıdır?Baska seeylerde buna gırrmez mı? gormemışsınız herhalde

  10. #10
    Ehil Üye ademyakup - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Nov 2006
    Mesajlar
    8.211

    Standart

    zikri ilahi derken sadece,esmayı zikir çekmek anlaşılmamalıdır.

    kurandır,kuran okumaktır,kainatı manayı harfiyle okumaktır,marifetullahdır,imanı billahdır.
    iman insanı insan eder, belki sultan eder..

+ Konu Cevaplama Paneli

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)

     

Benzer Konular

  1. Ali Ulvi Kurucu'nun üç duası
    By HÜCCET in forum Risale-i Nur Talebeliği
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 18.03.09, 10:12
  2. Ali Ulvi Kurucu
    By muhibbülkurra in forum Kitap, Dergi, Albüm Tanıtımları ve E-Kitap Paylaşımları
    Cevaplar: 7
    Son Mesaj: 12.05.08, 16:59
  3. Ali Ulvi Kurucu
    By mesnevice in forum Sesli ve Görüntülü Risale-i Nur Sohbetleri
    Cevaplar: 9
    Son Mesaj: 22.02.08, 20:51
  4. Ali Ulvi Kurucu - Mücahid
    By SeRDeNGeCTi in forum Klip, Video, Film ve Animasyon
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 04.09.07, 21:12
  5. Ali Ulvi Kurucu
    By muntehab in forum Bediüzzaman'ın Talebeleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.12.06, 10:58

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Var
Google Grupları
RisaleForum grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

Search Engine Friendly URLs by vBSEO 3.6.0