Aziz, Sıddık Kardeşlerim,

Evvelâ: Madem Risale-i Nur, makine ile taammüm etmeye başlamış ve madem felsefe ve hikmet-i cedideyi okuyan mektepliler ve..

Sâniyen: Risale-i Nur'un makine ile ve şimdi umumî bir intibahla ve merkezdeki ehl-i vukufun takdiriyle dâiresi tam genişlemesinden her nevî ehl-i ilim dikkatle bakacaklar. Onların içlerinde bid'alar taraftarı ve enaniyetli ve müşkilpesend ve tenkitçi kısımları itiraza çalışacaklar. Şimdi sizler üç esası onlara karşı bir cevap yaparsınız.

BİRİNCİ ESAS: Şimdi insanlarda kim var ki, kusuru bulunmasın. Madem hasenât eğer seyyiâta râcihse, affedilir. Elbette bu kadar ağır şerâit altında, gözönünde bu fevkalâde hizmet-i imâniye ile yüzbinlerce bîçareleri şüphelerden kurtarmak öyle bir hasenedir ki, binler kusurâtı affettirir.

İKİNCİ ESAS: Dersiniz ki: Kardeşimiz Said yarım ümmî, yazısı noksan, çabuk yazamıyor. Bu yirmi sene gurbette ekser münzevî ve tecrid içinde durmaya mecbur olmasıyla, elbette bazı sehivler ve kusurlar bulunabilir. Hatta iki-üç gün içinde yalnız on iki saatte telif edilen zeyilsiz Mucizât-ı Ahmediye'nin âhirinde demiş: Hadislerin ve râvilerin beyanında hatam varsa tashihini rica ediyorum, diye ilân ettiği halde müstehsinlerin sehivleri müstesnâ olarak, şimdiye kadar yalnız (16-61) bu iki rakamda elif sehven takdim edilip, on altı, altmış bire çevrildiğini bir Amerikalı misyoner İncil-i Yuhanna'da göstermiş. Hem ehemmiyetli sebeplere binâen bir kısım risaleler çok süratle yazılmış.

Hatta on dakikada ve bir saatte ve altı saatte ehemmiyetli risaleler; hatta kâtiplerin tasdikiyle üç-dört gün zarfında zeyilsiz Mucizât-ı Kur'âniye yirmi dört saatte telif edilmiş. Elbette bazı sehivler bulunabilir ve hiçbir cihetle kusur sayılmaz. Hem müstensihlerin, çok Arabî okumadıklarından onların dahi sehivleri bulunur ve müellifine isnad edilir. Çünkü bütün nüshaları o görmüyor. Ve bütününü kendisi tashih etmek kâbil değildir. Madem şimdi ehl-i ilim ve hocalar daireye giriyorlar, bu büyük hayırlı tashihe yardım etmek onlara bir borçtur.

ÜÇÜNCÜ ESAS: Mu'teriz ve hodfuruşlar diyebilirler ve derler ki: "Risale-i Nur'da Nurların kerametinden ve fevkalâdeliğinden ve pek çok kıymettârlığından bahseden çok fıkralar var. Bir insan faziletini izhar etse bir gösteriş olur, makbul değil" diye tenkit ettikleri zaman dersiniz ki; Ankara ehl-i vukufunun bu noktadaki hafif ve tasdikkârâne tenkitlerine karşı Said'in verdiği ve onlar dahi kabul ettikleri cevabın hülâsası şudur:

Risale-i Nur, muhafazasına çalıştığı hakikata bu memleket ve âlem-i İslâm çok alâkadar ve muhtaç olmasından, bîçare müellifine binler yardımcı ve kâtipler ve resmî teşvikler ve muâvenetler lâzım olduğu halde, bilakis gayet insafsızca, aleyhinde propagandalara ve kardeşlerinin kuvve-i mânevîyelerini kıracak zâlimâne tedbirlere karşı elbette Risale-i Nur'un kıymetini ve kerametlerini beyan etmek vâciptir ve elzemdir. Bir tek âciz adam binlerle zâlimlerin maddî hücumlarına karşı, zayıf arkadaşlarını kaçmaktan kurtarmak niyetiyle kerâmât-ı İlâhiyeyi ve inâyât-ı Rabbâniyeyi izhar etmek, değil bir kusur, belki büyük bir maslahattır.

Kardeşiniz Said Nursî