Hasm? kadar meddah? da çok Sultan Abdülhamid'in
Otuz üç y?l (1876–1909) padişahl?k yapan Sultan II. Abdülhamid, ikamet ettiği Beylerbeyi Saray?nda vefat ederek Hakk'?n rahmetine kavuştu.
Vefat?n?n hemen ertesi günü (11 Şubat 1918) Topkap? Saray?na getirilen cenazesi, büyük bir askerî merasim ve halktan mahşerî bir kalabal?k eşliğinde, Divanyolu'nda bulunan Sultan II. Mahmud Türbesi'nde defnedildi.
Cenaze merasiminde, Sultan Reşad ile Başkumandan Enver Paşa da haz?r bulundu.
Vefat?n?n 90. y?ldönümü
Sultan Abdülhamid vefat edeli 90 y?l oldu. Bugün, ebedî istirahatgâh?na tevdi edilişinin tam?tam?na 90'?nc? y?ldönümü.
Dolay?s?yla, oldum olas? tart?şmalar?n odağ?nda yer alan bu mühim şahsiyetin hayat ve hizmet safhalar?na dair tart?şmalar, ihtimaldir ki bugünlerde had safhaya ç?kacak.
Bize ulaşan bir habere göre, Sultan II. Abdülhamid, ?stanbul'da 90 tarihçinin içinde yer ald?ğ? büyük bir organizasyonla an?lacak ve bu siyaset dahisi bütün yönleriyle ele al?narak, üzerinde çeşitli müzakerelerde bulunulacak.
Bakal?m bu kez Sultan Abdülhamid olduğu gibi anlat?labilecek mi, yoksa yine eskisi gibi peşinhükümlü "meddahl?k ve düşmanl?k" ekseninde gidilip gelinecek mi?
Biliyoruz ki ve inan?yoruz ki, bu z?t kutuplu peşinhükümlülerin ülkemize ve milletimize şimdiye kadar hiçbir faydas? olmam?ş. Aksine çok zararlar vermişler.
En büyük zarar? şudur ki: Sultan Abdülhamid'in 33 y?ll?k saltanat müddeti, Osmanl?'n?n mukadderat?nda olduğu kadar, Meşrûtiyet ve Cumhuriyet tarihi üzerinde de pek büyük bir tesir icra ettiği halde, "düşmanl?k ile meddahl?k" k?s?r döngüsü sebebiyle, bu tesirler büyük ölçüde perdelenmiştir. Hakikatin gerçek yüzü, yeni nesillere hakk?yla gösterilememiştir. Yak?n tarihin en çarp?c? gerçeklerinden mahrûm b?rak?lan nesiller ise, ne yaşad?ğ? zaman? kavrayabilmiş, ne de geleceğine projektör tutabilmiştir. Bu elim vaziyetin sebebiyet verdiği tahayyür ve şaşk?nl?k hali, nesiller için en büyük bir zarar değil de nedir?
Dileriz ve umar?z ki, şimdi ve bundan sonraki süreç içinde, Sultan Abdülhamid'in şahsî ve siyasî hayat? birbirinden tefrik edilerek, ayr? ayr? şekilde ele al?n?r ve öyle de değerlendirilmeye çal?ş?l?r.
Aksi halde "Eski tas, eski hamam"la yola devam edilmiş olunur.
Şahsî ve siyasî hayat?
Kiminin "K?z?l Sultan", kimininse "Ulu Hakan" diye yâdettiği 34. Osmanl? Padişah? Sultan II. Abdülhamid, 21 Eylül 1842'de dünyaya geldi.
Babas? Sultan Abdülmecid, amcas? ise, darbecilerin zulmüne mâruz kalm?ş olan Sultan Abdülaziz'dir.
10 yaş?nda iken annezi Timujgan Sultan? kaybetti. Amcas? Sultan Abdülaziz'in 1867 y?l?nda ç?kt?ğ? Avrupa seyahatine kat?ld?. Dokuz sene sonra ise (1876), amcas?n?n hem tahttan indirilmesine, hem de şüpheli/şaibeli şekilde katledilmesine şahit oldu.
Ayr?ca, ruhî buhran geçiren büyük kardeşi V. Murat'?n k?sa süreli saltanat?na da şahit olduktan sonra, 31 Ağustos 1876'da kendisi Osmanl? taht?na geçerek padişah oldu.
Ayn? sene içinde I. Meşrutiyet ilân edildi, anayasa (Kànun–i Esasî) yürürlüğe girdi, iki heyetli (Ayan ve Mebûsan) Meclis ihdas edildi.
Bir sene sonra (1877) patlak veren "93 Harbi" ise, hemen herşeyin değişmesine sebebiyet verdi. Tayinle gelen ve ciddî bir fonksiyon icra etmeyen Ayan Meclisi d?ş?ndaki herşey kald?r?ld?, herşey eski vaziyetine döndürüldü. Yani anayasa ask?ya al?nd?, meclis kapat?ld?, dolay?s?yla I. Meşrûtiyet lağvedilmiş oldu.
1878'de şekillenen bu siyasî tablo, tam 30 sene ayn? minval üzere devam etti.
1908'in Temmuz ay?na gelindiğinde, II. Meşrûtiyet'in ilân? kaç?n?lmaz oldu. Anayasa ve Meclis, faaliyete kald?ğ? yerden devam etti.
Ne yaz?k ki, 30 y?l sonra yeniden aç?lan hürriyet çiçeklerinin yan?nda daha dehşetli bir istibdad?n dikenleri yeşerdi. On y?l içinde hemen herşey altüst oldu.
33 y?ld?r perde alt?nda biriken kin ve iğbirar, öylesine gürültülü bir sadâ ile patlad? ki, 1909'dan sonra 600 y?ll?k Osmanl?'n?n maddî saltanat?n? parça parça ederken, 1924'ten sonra ise maddî–mânevî hemen herşeyi de zirûzeber etti.
27 Nisan 1909'da tahttan indirilen Sultan Abdülhamid, Selânik'e gönderildi. 1912'deki Balkan Harbi sebebiyle, oradan Beylerbeyi Saray?na getirildi ve 10 Şubat 1918'de vuku bulan vefat tarihine kadar burada gözetim alt?nda tutuldu.
* * *
Diyebiliriz ki, 1877'den 1950 y?l?na kadar yaşanan y?k?m ve tahribat?n içinde Sultan Abdülhamid'in şahsiyetinin değil de, belki siyasetinin elbette ki pay? vard?.
Zira, hay?r–şer demeden konuşan, yazan hemen herkesi sürmeye, yahut bir şekilde susturmaya çal?şt?. Böylelikle, etraf?ndaki meddahlar?n, yalakalar?n say?s? kadar, belki daha fazla düşman?n, muhalifin teşekkülüne de sebebiyet verdi.
En hazini şudur ki: Kendisine muhalif olanlar?n k?sm–? âzam?, bilvesile ?slâma da düşman kesildiler. Zira, o kendince "devletin kuvvetiyle ?slâm siyaseti" güdüyordu.
Oysa, ?slâmiyetin—zay?fça da olsa—istibdada hiç, ama hiç ihtiyac? yoktu. Evet, dinin hak ve doğruluk veçhesi, herşeye kâfidir, vâfidir.
* * *
Herşeye rağmen, şahsiyeti itibariyle Sultan Abdülhamid'in gayretli, şefkatli, iyiniyetli ve dindar bir padişah olduğuna inanmak durumunday?z.
Aksine bir iddia söz konusu olmad?ğ? gibi, onu yak?ndan tan?yanlar?n şehadeti de, bize bu mânâda tam kanaat veriyor.
?şte, k?z? Ayşe Sultan'?n babas? hakk?ndaki müşahadeye dayanan bir mülâhazas?: "Babam doğru ve tam dinî itikada sahip bir Müslümandan başka biri değildir. Beş vakit namaz?n? k?lar, Kur'ân–? Kerîm okurdu. Daima camilere devam ettiğini, Ramazanlarda bilhassa Süleymaniye Camiinde namaz k?ld?ğ?n?, o zamanlar camide aç?lan sergilerden al?ş veriş ettiğini bize hikâye tarz?nda anlat?rd?. Babam herkesin namaz k?lmas?n?, camilere devam edilmesini çok isterdi. Saray?n hususî bahçesinde beş vakit Ezân–? Muhammedi okunurdu." (Ayşe Osmanoğlu; "Babam Sultan Abdülhamid"den.)
Vasat yol
Sultan Abdülhamid'in şahsî hayat? ile siyasî tatbikat?n? birbirinden ay?rmayanlar, iki z?t kutup halinde ayr?şt?lar.
Bir k?sm?, varsa yoksa düşmanl?k ile sald?rganl?k üzere giderken, diğer bir k?sm? Sultan'?n herşeyine sahiplilik ile meddahl?k çizgisinde yürüdü.
Yani, biri ifrat, diğeri de tefrit çemberinde debelendi durdu.
Vasat yol ise, Padişah'?n bu iki yönünü birbirinden ay?rarak bakmakt?r. Ki, bu bak?ş aç?s?n? özellikle Bediüzzaman Said Nursî'de görmekteyiz.
Nursî, Sultan Abdülhamid'in şahsiyetini veli derecesinde ve şefkatli bir padişah olarak görürken, "hafif istibdad"a dayanan siyasetine ise, şiddetle çatm?ş ve bu tarz bir siyasete "Her nerede rastlarsam sille vuracağ?m" demiştir. (Bkz: Münâzarât)
Bununla beraber, Sultan Abdülhamid'den sonraki (1909–1950 aras?) siyasî yap?lanmalar? da, "şiddetli istibdat" ve "mutlak istibdat" şeklinde görüp onlara ayn? şiddette muhalefet etmiştir. (Bkz: Tarihçe–i Hayat?) * * * ?htiyaç has?l olursa, bu konuyu işlemeye devam edebiliriz.
M. Latif SAL?HOĞLU-11.02.2008
E-Posta: latif@yeniasya.com.tr