Hiçbir Günahkar Başkasının Günahını Yüklenmez En'am Suresi 164
Bu ayet-i kerime hayatımızda kendimize düstur edeceğimiz ve bizzat hakikatiyle yaşamaya çalışacağımız mühim meselelerden biridir...
Keza bu manaları hakikatiyle yaşayamazsak çıkan sonuçlar kazançlarımızı yer bitirir...
Peki bu Allahın emrini hangi boyutta hayatımıza yansıtabiliyoruz...
Üstad harika ölçüler vermiş... Bakın ne demiş...
(Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez." En’âm Sûresi)
İşte siyaset-i şahsiye, cemaatiye, milliyeye dair en âdil bir düstur-u Kur’ânî.
(Gerçekten insan çok zâlim, çok câhildir." Ahzâb Sûresi)
İşte mâhiyet-i insaniyede dehşetli kabiliyet-i zulüm. Sırrı şudur:
Beşerde, hayvanın aksine olarak, kuvâ ve müyul fıtraten tahdit edilmemiş. Meyl-i zulüm, hubb-u nefis dehşetli meydan alıyor.
Evet, ene ve enaniyetin eşkâl-i habîsesi olan hodgâmlık, hodbinlik, hodendişlik, gurur ve inat o meyle inzimam etse, öyle ekberü’l-kebâiri icad eder ki, daha beşer ona isim bulmamış. Cehennemin lüzumuna delil olduğu gibi, cezası da yalnız Cehennem olabilir.
Evvela: Şahıs itibarıyla, bir şahıs çok evsafa câmidir. Onların içinde bir sıfat, adâveti celb etse, birinci âyetteki kanun-u İlâhî iktiza eder ki, adavet o sıfata inhisar etsin, mecma-i evsaf-ı masume olan şahsına yalnız acısın ve tecavüz etmesin.
Halbuki o zalûm-u cehûl, tabiat-ı zâlimaneyle, bir câni sıfat için, o evsaf-ı mâsumenin hakkına da tecavüz edip, mevsufa da husumet, hattâ onda da iktifa etmiyor; akrabasına da, hattâ meslektaşına da zulmünü teşmil eder. Birşeyin müteaddit esbabı olduğundan; olabilir, o câni sıfat da kalbin fesadından değil, belki hariç bir sebebin neticesidir. O halde sıfat caniye değil, kâfire de olsa, o zat câni olamaz.
Şahsi, Cemaati ve içtimai hayatta bu manaları yaşamaya ne kadar da muhtacız... !
Yaşayanlardan olmak duasıyla...