tekellüf ne demektir iyi bilen biri anlatabilir mi? şu tekellüf müdür mesela pazara gitmek istemediğin halde zorlanarak pazara gitmek...
tekellüf ne demektir iyi bilen biri anlatabilir mi? şu tekellüf müdür mesela pazara gitmek istemediğin halde zorlanarak pazara gitmek...
Konu elff tarafından (11.08.08 Saat 18:34 ) değiştirilmiştir.
İyi biliyorum diye yazmıyorum ama heralde pazara gitmeye zorlanmak değilde; sizi zorlayan insana karşı gitmek istemediğinizi bildirmeyip istemeye istemeye o insanla gitmeniz oluyor
Arşa değmek istidadında olanların, ayakları altına omuzlarımızı koyarız.
Zübeyir Gündüzalp
İnsanın yapmakzorunda olduğu işler vardır.Birde yapmayı sevdiği işler vardır.Yapmak zorunda olduğu işlere tekellüf denir.Sevsede sevmesede yapmak zorundadır.Sevdiği işleri ise zaten severek yapar.
Risale-i nur bir imtihan kitabıdır.
Davasına sadık olmayan insanların başarı ihtimali yoktur.
Risale-i Nurların değişik yerlerinde geçen tekellüf kelimesinin geçtiği yerlerden de "tekellüf" ile ilgili bir mana çıkarılabilir.
Fakat vezin için kat'iyen tekellüf yapmadım.(Lemaat-İfade-i Meram)
Hem Üstadımız, tekellüf ve taazzumdan asla hoşlanmaz ve talebelerinin dahi tekellüf kaydından âzade olmalarını emreder. Ve buyururlar ki: "Tekellüf, şer'an ve hikmeten fenadır, çünkü tekellüf sevdası, insanı, hadd-i mârufu tecavüze sevk eder. Mütekellif olanlar, bazan hodbinane ve tezahür ve tefâhur tavrı ve muvakkat soğuk bir riyakâr vaziyeti takınmaktan kurtulmaz. Halbuki bunların ikisi de ihlâsı zedeler."(Tarihçe-i Hayat - Kastamonu Hayatı)
Hem, bu zamanda aramadığım cüz'î, muvakkat zevk ve bu hayat ve dünya gözüyle fütuhat-ı Nuriyeden gelen lezzet bedeline, çok ağır, soğuk ve nâhoş tekellüf elemlerinden ve hodfuruşluk zahmetlerinden ve tasannu zararlarından kurtulmak vardır.(Emirdağ Lâhikası (1) - Mektup No: 149)
Ve tercümanın ümmiyet mertebesini tam riayet etmek sırrıyla, hiçbir tekellüf ve hiçbir tasannu ve hiçbir gösterişe meydan vermeden selâset-i fıtriyesini ve doğrudan doğruya semadan gelmesini ve en kesretli olan tabakat-ı avâmın basit fehimlerini tenezzülât-ı kelâmiye ile okşamak hikmetiyle, en ziyade sema ve arz gibi en zâhir ve bedihî sayfalarını açıp o âdiyat altındaki hârikulâde mucizat-ı kudretini ve mânidar sutûr-u hikmetini ders vermekle lûtf-u irşadda güzel bir i'caz gösterir.(On Birinci Şua)
Üstadım İmam-ı Rabbânî, aşk-ı mecazîyi makam-ı nübüvvete pek münasip görmediği için demiş ki: "Mehâsin-i Yusufiye, mehâsin-i uhreviye nev'inden olduğundan, ona muhabbet ise mecazî muhabbetler nev'inden değildir ki, kusur olsun."
Ben de derim: Ey Üstad, o tekellüflü bir tevildir. Hakikat şu olmak gerektir ki: O muhabbet değil, belki yüz defa muhabbetten daha parlak, daha geniş, daha yüksek bir mertebe-i şefkattir.(Dokuzuncu Mektup)
Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)
TEKELLÜF : Kendi isteğiyle zorluğa katlanmak; gösterişe kapılmak, özenmek. Yapmacık hal ve hareket.
"Üstadım İmam-ı Rabbânî, aşk-ı mecazîyi makam-ı nübüvvete pek münasip görmediği için demiş ki: "Mehâsin-i Yusufiye, mehâsin-i uhreviye nevinden olduğundan, ona muhabbet ise mecazî muhabbetler nevinden değildir ki, kusur olsun."
Ben de derim: Ey Üstad, o tekellüflü bir tevildir. Hakikat şu olmak gerektir ki: O muhabbet değil, belki yüz defa muhabbetten daha parlak, daha geniş, daha yüksek bir mertebe-i şefkattir." 8. mekt.
Burada zorlaam anlam yükleme var. Veya hakikatı tam ihata edememenin neticesinde istemeyerek de olsa tevil yapmak var.
Sonraki asırlarda Kur’ân’ın her harfinde ayrı anlamlar keşfedip kütüphaneler dolusu tefsirler yazan, Allah Resulünün her sözünü ve her halini en küçük ayrıntısına kadar araştıran binlerce âlimden hiçbirisi, nasıl oldu da –hâşâ- kendisini Allah’ın yerine koyup da konuşan bir insanın hiçbir sözünden ve hiçbir fiilinden en küçük bir yapmacık kokusu almadılar?
Milyarlarca Müslüman, -haşa- böyle bir taklidi on dört asır boyunca nasıl oldu da hakikat kabul etti ve onda hiçbir yapmacık izi bulmadı?
iman insanı insan eder, belki sultan eder..
Sanırım burada İmam-ı Rabbani zorlamalı bir tevil yapmış olmalı ki bu da hakikat mesleğine tam tevafuk etmediğiminden Üstadımız,"Ey Üstad, o tekellüflü bir tevildir. " diyerek,zorlamalı bir izah olduğunu nazarlara sunmuş olamalıdır.Ben de derim: Ey Üstad, o tekellüflü bir tevildir. Hakikat şu olmak gerektir ki: O muhabbet değil, belki yüz defa muhabbetten daha parlak, daha geniş, daha yüksek bir mertebe-i şefkattir.(Dokuzuncu Mektup)
Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. (Bediüzzaman)
Şu an 1 kullanıcı var. (0 üye ve 1 konuk)