nurseyma Nickli Üyeden Alıntı
SELAMÜN ALEYKÜM KARDEŞLER!!
sizlere müşkil bir sualim olacaktır yardımcı olursanız inş. sevinirim!SÖZLERDE ENVAR NEŞ.SY:548 uzun bir cümlenin bir sayfalık haşiyesi var!! acaba sizlere sorsam imamı mübin ve kitabı mübinin arasındaki fark nedir???diye....YANİ BU MESELEYİ ZAHİR MANAYLA DEĞİLDE HAKİKİ MANASIYLA TAM ANLAYAMIYORUM....NEDİR???HAKİKİ MANADA?
Esselamun Aleykum ihlaslı kardeşler,Nur Külliyatı'nın
İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin meseleleri Risale-i
26. SÖZ KADER RİSALESİ'nde
432. ve 433. sayfalarında geçmektedir.
Özetle İmam-ı Mübin: Kader demektir. Yaratılmış olan maddi ve canlı her şeyin, nasıl yaratılacakları ve nasıl sonuçlanacakları ve en son nihai durumlarının bile nasıl olacaklarının tasarlanıp hazırlandığı bir yaratılış programdır.
Hatta mana alimleri yaratılmış olan her şeyin bir ruh halinin yaratılarak yaşatıldığı ve sonrada Cenab-ı Hak tarafından kabz edildiğinden bahsederler. Nitekim Kur'anı Kerim bu konuyu desteklemektedir. - Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) onlar: "Evet (Rabbimizsin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. (A'RAF SURESİ / 172)
- Ya da: "Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?" dememeniz için. (A'RAF SURESİ / 173)
Mana alimlerinin bahsettikleri birinci yaratılış, bir simülasyona benzetilebilir; hatta geleceken verilen haberler işte bu yaşanmış olan ruhani hayattan bu simülasyondan bilinmektedir. Cenab-ı Hak bu ruhani hayatta olup bitenleri taktir ettiği için KADER olmuştur. Ve Kaderin diğer bir adı da İmam-ı Mübin'dir.
Kitabı Mübin:
İşte Cenab-ı Hak tarafından ezelden takdir edilmiş olan Kaderin hayata geçirilmiş haline denir. Yani gözümüzle ve diğer duyularımızla algıladığımız her şey Kitab-ı Mübindir.
Kaza: İmam-ı Mübinin Kitab-ı Mübine dönüşme anına ve haline denir. Yani kaderin uygulanmasıdır.
Ve sadaka kaderi değiştirbelecek tek sebeptir.
Bakınız: 26. Söz 232. sayfa
-------------------
Üçüncü Mebhas
Kadere imân, imânın erkânındandır. Yani, "Her şey Cenâb-ı Hakkın takdiriyledir." Kadere delâil-i katiye o kadar çoktur ki, had ve hesâba gelmez. Biz, basit ve zâhir bir tarz ile, şu rükn-ü imâniyeyi, ne derece kuvvetli ve geniş olduğunu, bir Mukaddeme ile göstereceğiz.
Mukaddeme: Her şey vücudundan evvel ve vücudundan sonra yazıldığını
gibi pek çok âyât-ı Kur’âniye tasrih ediyor ve şu kâinat denilen, kudretin kur’ân-ı kebîrinin âyâtı dahi şu hükm-ü Kur’ânîyi nizam ve mîzan ve intizam ve tasvir ve tezyin ve imtiyaz gibi âyât-ı tekviniyesiyle tasdik ediyor.
Evet, şu kâinat kitâbının manzum mektubâtı ve mevzun âyâtı şehâdet eder ki, Her şey yazılıdır. Ammâ, vücudundan evvel Her şey mukadder ve yazılı olduğuna delil, bütün mebâdi ve çekirdekler ve mekàdîr ve sûretler birer şâhiddir. Zîrâ, her bir tohum ve çekirdekler, kâf nûn tezgâhından çıkan birer latîf sandukçadır ki, kaderle tersîm edilen bir fihristecik ona tevdî edilmiştir ki; Kudret, o kaderin hendesesine göre zerrâtı istihdam edip, o tohumcuklar üstünde koca mucizât-ı kudreti binâ ediyor. Demek, bütün ağacın başına gelecek, bütün vâkıatı ile, çekirdeğinde yazılı hükmündedir. Zîrâ tohumlar maddeten basittir, birbirinin aynıdır, maddeten bir şey yoktur.
Hem her şeyin miktar-ı muntazaması, kaderi vâzıhan gösterir. Evet, hangi zîhayata bakılsa, görünüyor ki, gayet hikmetli ve sanatlı bir kalıptan çıkmış gibi bir miktar, bir şekil var ki; o miktarı, o sûreti, o şekli almak ya hârika ve nihayet derecede eğri büğrü maddî bir kalıp bulunmalı, veyahut kaderden gelen mevzun, ilmî bir kalıb-ı mânevî ile kudret-i ezeliye o sûreti, o şekli biçip giydiriyor. Meselâ, sen şu ağaca, şu hayvana dikkat ile bak ki, câmid, sağır, kör, şuursuz, birbirinin misli olan zerreler, onun neşv ü nemâsında hareket eder. Bâzı eğri büğrü hududlarda, meyve
Yaş ve kuru ne varsa apaçık bir kitapta yazılmıştır. (En’âm Sûresi: 59.)
ve faydaların yerini tanır, görür, bilir gibi durur, tevakkuf eder. Sonra, başka bir yerde, büyük bir gàyeyi tâkip eder gibi yolunu değiştirir. Demek kaderden gelen miktar-ı mânevînin ve o miktarın emr-i mânevîsiyle zerreler hareket ederler.
Mâdem, maddî ve görünecek eşyada bu derece kaderin tecelliyâtı var; elbette, eşyanın mürûr-u zamanla giydikleri sûretler ve ettikleri harekât ile hâsıl olan vaziyetler dahi, bir intizam-ı kadere tâbidir. Evet, bir çekirdekte hem bedihî olarak, irâde ve evâmir-i tekviniyenin ünvânı olan Kitâb-ı Mübîn’den haber veren ve işaret eden, hem nazarî olarak emir ve ilm-i İlâhînin bir ünvânı olan İmâm-ı Mübîn’den haber veren ve remzeden iki kader tecellîsi var.
Bedihî kader ise, o çekirdeğin tazammun ettiği ağacın maddî keyfiyât ve vaziyetleri ve heyetleridir ki, sonra göz ile görünecek.
Nazarî ise, o çekirdekte ondan halk olunacak ağacın müddet-i hayatındaki geçireceği tavırlar, vaziyetler, şekiller, hareketler, tesbihâtlardır ki, tarihçe-i hayat nâmiyle tâbir edilen vakit bevakit değişen tavırlar, vaziyetler, şekiller, fiiller, o ağacın dalları, yaprakları gibi intizamlı birer kaderî miktarı vardır.
Mâdem en âdi ve basit eşyada, böyle, kaderin tecellîsi var. Elbette, umum eşyanın vücudundan evvel yazılı olduğunu ifade eder ve az bir dikkatle anlaşılır.
Şimdi, vücudundan sonra her şeyin sergüzeşt-i hayatı yazıldığına delil ise, âlemde Kitâb-ı Mübîn ve İmâm-ı Mübîn’den haber veren bütün meyveler ve Levh-i Mahfuz’dan haber veren ve işaret eden insandaki bütün kuvve-i hâfızalar birer şâhiddir, birer emâredir.
Evet, her bir meyve, bütün ağacın mukadderât-ı hayatı onun kalbi hükmünde olan çekirdeğinde yazılıyor. İnsanın sergüzeşt-i hayatıyla beraber, kısmen âlemin hâdisât-ı mâziyesi, kuvve-i hâfızasında öyle bir sûrette yazılıyor ki, güyâ hardal küçüklüğünde bu kuvvecikte, dest-i kudret, kalem-i kaderiyle insanın sahife-i a’mâlinden küçük bir senet istinsâh ederek, insanın eline verip, dimâğının cebine koymuş. Tâ, muhasebe vaktinde, onunla hatırlatsın; hem, tâ mutmaîn olsun. Ki, bu fenâ ve zevâl herc ü mercinde bekà için pek çok aynalar var ki, Kadîr-i Hakîm, zâillerin hüviyetlerini onlarda tersîm edip, ibkà ediyor. Hem, bekà için pek çok levhalar var ki, Hafîz-i Alîm, fânîlerin mânâlarını onlarda yazıyor.
Elhâsıl: Mâdem en basit ve en aşağı derece-i hayat olan nebâtât hayatı bu derece kaderin nizâmına tâbidir; elbette, en yüksek derece-i hayat olan hayat-ı insaniye, bütün teferruâtıyla, kaderin mikyâsıyla çizilmiştir ve kalemiyle yazılıyor. Evet, nasıl katreler buluttan haber verir, reşhalar su menbaını gösterir, senetler, cüzdanlar, bir defter-i kebîrin vücuduna işaret ederler; öyle de, şu meşhudumuz olan, zîhayatlardaki intizam-ı maddî olan bedihî kader ve intizam-ı mânevî ve hayatî olan nazarî kaderin reşhaları, katreleri, senetleri, cüzdanları hükmünde olan meyveler, nutfeler, tohumlar, çekirdekler, sûretler, şekiller, bilbedâhe Kitâb-ı Mübîn denilen irâde ve evâmir-i tekviniyenin defterini ve İmâm-ı Mübîn denilen ilm-i İlâhînin bir divânı olan Levh-i Mahfuz’u gösterir.